Sacco, "çizgi roman
gazeteciliği" olarak Türkçeleştirilebilecek Comic Journalism türünde albümler yapan bir auteur. Kendini
tanımlarken gazeteciliğini mutlaka vurgulamayı tercih ediyor zaten. Hakkında
yazılanlara bakılırsa, Aziz Nesin iyi değil çalışkan bir yazar olduğunu
vurgulardı ya hep... Sacco'nun da iyi bir çizer olduğundan hiç söz
edilmiyor. Böyle bir beklenti de yaratmıyor. Röportajlarında sanat ya da
estetikten ziyade siyasete ve habere ilişkin konuşuyor. Çalışmalarının bütününe
bakılırsa, kendini her albümünde geliştiren bir çizer, belgeselci bir tutumu
olduğu için sayfalarını teferruatçı bir titizlikle kuruyor. Mekân, kıyafetler,
yaşanan yere ait detaylara (duvar yazıları, reklam panoları, diyalektler)
başvuruyor. Kolay çizen-ilk bakışta kendine hayran bırakan çizerlerden değil.
Sacco anlattığı hikâyelerle hatırlanan bir çizer. Gerçeğin, haberin, savaşın ve
dramın yanı başında durarak zaten ne denli cesur olduğunu gösteriyor bize. Bir
tür savaş muhabirliği denebilir yaptığına. Bosna ya da Filistin gibi savaş
bölgelerine giderek sıradan insanlarla uzun uzadıya röportajlar yapıyor.
Onlarla yaşıyor, gündelik hayatı paylaşıyor. Fotoğraflarını çekiyor, ses ve
görüntü kayıtları yapıyor. Sonra o oluşturduğu arşivden faydalanarak bir çizgi
roman albümü çıkarıyor.
Gazze’nin Dipnotları’nda daha değişik
bir şey denemiş. 1956 yılında yaşanmış, bugün hatırlanmayan bir katliamı
araştırmaya koyulmuş. O günlerin tanıklarını bularak konuşmuş. Yaşanmış ama
unutulmuş bir olayı eskilerin deyişiyle dökü-drama biçimde hikâyeleştirmiş ama
bunu düz bir biçimde yapmamış. Bir yandan anlatılanların doğru olup olmadığını
sorgulamış diğer yandan günü yaşayan Filistinlilerin gündelik sorunlarına kendilerini
tanımlayış biçimlerine odaklanmış. Ahalinin öfke, hezeyan ve yakarışlarını
anlatmış bize. Bu İntifada, Gazze şeridi, Arap tarihi, İsrailli askerler, FKÖ
ve cenazeleri resmetmek anlamına geliyor. Doğrusu diğer albümleriyle
kıyaslandığında kendiyle alay eden, insan olarak hikâyenin bir parçası olabilen
Sacco’yu göremiyoruz pek. Sarkastik, kaçmaya hazır, başka dertlerini önemseyip
hatırlayan Amerikalı gazeteci karikatürünü ötelemeyi tercih etmiş. Gazze’nin
Dipnotları kolay okunmuyor, okurunu zorlayan, emek isteyen türden bir albüm.
Anlatılan hikayelerin (röportajların) ve anlatıcıların ana hikayenin önüne
geçmesini istememiş Sacco. Kendisini de bir “karakter” olarak hikayesiyle
birlikte metne katmadığı için albüm, yarı akademik bir belgesele dönüşmüş. Bir
sözlü tarih çalışması, siyasi antropolojiye özgü sahanın içinde olma arzusu ve
gazetecilik birarada duruyor demek lazım. Kim doğruyu söylüyor? Benimle konuşan
insan ne kadar doğru hatırlıyor? sorularını mühimseyen Sacco, bu noktada
kendini de zorlamış. Nesnel olmaya çalışmak ister istemez hikâyeyi öteler
çünkü. Anlaşılan o ki, özellikle Yahudi medyasından gelen eleştirilerden hayli
etkilenmiş. Gerçeği aradığını göstermek istemiş. Anlaşılabilir bir çaba ama
bir handikap olmuş bazen...
Filistinlilerin unuttuğu ya da
hatırlayamadığı bir katliamı anlatıyorsunuz, öyle ki, hikâyedekiler dahi sizi
umursamıyorlar. Bir Amerikalı aralarında dolaşıyor ve onlara geçmişle ilgili
sorular soruyor. Bu noktada güvenilmediğini şüpheyle kendisine bakıldığını ya
da bazen hiç önemsenmediğini iyi betimliyor. Filistinlilerin aktüel dertleri
var, didişiyor, öfkeleniyor ve mutlak bir huzursuzlukla yaşıyorlar. "O
zaman da kötüydü şimdi de kötü" derken bile günü yaşıyorlar. Herkes duvar
dibine sıralanan cesetleri, cenaze törenlerini, nişancıları, bombaları,
tankları iyi biliyor. Batı tarafından aldatıldığına inanan, kızgın, yaralı,
ölümün eşiğinde duran insanlar hepsi. Eylemin ahlakı dendiğinde karşı tarafın
gaddarlığından söz açıyorlar. Savaş hikâyesini anlatmak hep zordur, yas süreci
bitmemiştir. Her iki tarafta da acılı hikayeler ve türlü gayri insani eylemler
vardır. İnsanlar ne kadar haklı ve acılı olduğunu tekrarlar. Kitleler intikam
hisleriyle size bakarlar ve iletişim imkansız ölçüsünde kıtlaşır…Sacco
hikayelerinde de hemen hiç kimse başka bir hayatı hayal edemiyor, ölümler ve
öldürülmeler rutin bir edayla anlatılıyor. İntikam konuşmaları, beddualar,
mülteci kampları, kimlik kontrolleri, gece vakti atılan silahlar, pencereden
uzakta oturmak, ağlayan kadınlar, kesilen kulaklar, yakarışlar normalmişcesine
hayatın içinde akıyor. Sacco, birileriyle konuşurken insanların evlerde
toplandığını, çay ve sigara içerek konuştuklarını, bağdaş kurarak uzun oturarak
kahırlanarak lafladıklarını betimliyor. O sayfalarda gri ve siyahı, anlatılan
atmosferi ve dramatik hatıraları pekiştirecek ölçüde maharetle kullanıyor. Yer
sofralarını, kilimleri, terlikleri, minderleri, fincanları televizyonun yerini
doğru istifliyor. Belgeselci hassasiyetini eksik etmiyor metninden.
Sacco, asıl hikayesinin epeyce
etrafında dolaşmayı tercih etmiş, hatta o hikayeyi farklı biçimlerde yeniden ve
yeniden kurmuş. Hafıza ve hakikat meselesini bilerek öne çıkarmış ama asıl
hikayenin sarsıcı yönü ne yapılsa eksilmiyor. İsrail askerlerinin yetişkin
erkekleri meydanda, bir okul bahçesinde toplayarak yaşattıkları ölümcül şiddet
insanın içini sızlatıyor. Korkunç olan şu, acı ve korku hiç azalmış değil
bugün. O günleri anlatanlar aralıklarla gözyaşı dökseler de onları dinleyen,
bugünü yaşayan Filistinliler kemikleşmişler, dram için ayıracak vakitleri yok,
intikam diyorlar, nasıl kazanırız, nasıl canlarını yakarız? Ne desek az, Gazze
siyaha boyalı bir ev.
Radikal Kitap, 31.8.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder