Çarşamba, Temmuz 25, 2012

Gülmeyin Oğlum Ya...



- Cem Yılmaz esprileri mizahımızda nereye oturuyor? Hangi kesimlere hitap ediyor, neden başarılı? (Çalışkanlık mı, karikatürden gelmesi mi vb.)

Cem Yılmaz, pek çok komedyen gibi sıcakkanlı, konuşkan, hazırcevap, nüktedan ve oldukça zeki biri. Geçmişte benzer nitelikleriyle popüler olmuş isimlerle kıyaslandığında ise çok gülen bir komedyen. Sahnede kendi esprileri başta olmak üzere çok gülüyor. Klasik komedyen sahnede gülmez, seyirci anlatılanlara katılarak güler ama o sanki hiçbir şey olmamış gibi oynamayı sürdürür. Oysa Cem Yılmaz seyirciye dönüp gülerek “ne gülüyorsunuz, gülmeyin” diyebiliyor. “İşte sohbet ediyoruz, laflıyoruz” vehmini yaratıyor. Bu işi para için yaptığını “itiraf ederek” muhabbet vehmini de güçlendiriyor. Geçmiş komedyenler gibi politik aidiyetlerle konuşmak zorunda değil, farklı bir dönemdeyiz, siyasetten hoşlanmadığını hissettiriyor, bu konuda hiç de muğlak davranmıyor: “siyasi mizah arkaiktir!” yargısı hakkında pek konuşmasa da  bayrak isimlerden biri. Zeki ve ironik biri olarak, yaşananların dışında, belki yukarıda, belki kenarda duruyor, ama komik olanı işaretliyor: “Bakın ne komik”. Komik olana seyirciyle birlikte gülüyor, gülünen şeyin hempası olmuyor, aslına bakarsanız hasmı da olmuyor. Ayağı takılıp yere düşen adama herkes güler ama düşen adamın arkasından yürüyüp ayağı takılmış gibi kendini yere atan adama mizahçı denir derlerdi. Cem Yılmaz, gülerek düşen adamın yanına gidiyor, kıkırdayarak adamı yerden kaldırıyor, ona sarılıyor, kalabalığa dönerek “gülmeyin oğlum ya” diyor yine gülerek.

Cem Yılmaz, büyük şehirli orta sınıf gençliği tarafından çok seviliyor. Karikatürden gelmesi bir avantaj elbet ama şöhretini buna bağlamak haksızlık olur. Fakat şu var, mizah dergileri liberter ortamlardır, esprilerini mutlaka etkilemiştir. Bir de mizah dergileri televizyonda anlatılamayacak, mainsteram olmayan bir mizah yapıyorlar uzun süredir. Örneğin Gırgır çok tv esprisi yapardı ve üreticilerinde bir alışkanlık yaratmıştı. Televizyon mizahı olmayınca yerine yakın geçmişin popüler kültür ürünleri, tv dizileri, ilk bilgisayarlar, bugün unutulmuş gündelik yaşam ayrıntıları ikame edildi. Cem Yılmaz da bu mecrayı kullanıyor.

- Cem Yılmaz’ın esprileriyle, yarattığı imajla tam bir Türk tipi çizdiğini, bu yüzden başarılı olduğunu düşünüyorum. (Kastım, Türk diye nitelendirebileceğimiz farklı unsurların tümüne birden hitap etmesi) Katılır mısınız?

[Siz farklı bir bağlamdan bakıyorsunuz, biyografisi açısından önemli bulduğunuz dönemeç ve tercihlerden söz ettiniz telefonda. Espriler söz konusu edilince sahne performansına, Gora ya da Arog adlı filmlere bakıyorum öncelikle. Yoksa Hokkabaz örneğin sinematografik olarak çok başarılı bir film. İleride çok daha iyi işler çıkartacağından eminim, hatta popüler işlerle daha minimalist işleri bilerek birbirinden ayırdığını düşünüyorum]

Türk’ün Türkle eğlencesi meselesi var. Temel fıkrası gibi “bir Türk Uzaylı ile karşılaşsa ne yapar?” “Bir Türk Matrix’te oynasaydı ne olurdu?”, “Türk olsa şurada nasıl davranırdı?” vs türü espriler yapılıyor. Gora filmi yoktan varolmadı. Yabancı dille eğitim veren okullardan mezun olan, iyi eğitimli, bugün dolgun ücretli saygın mesleklerde çalışan orta sınıf gençleri bu esprileri yıllardır yapıyorlar ve büyük yaygınlık kazandırdılar. Müteşebbis Türk esprisi reklamlara konu oldu. Yıllar önce ixir reklam filmlerinde oynayan Kestaneci ile Kokoreççiyi hatırlayın. Cem Yılmaz ve seyircisi, kolkola kıkırdayarak onlara gülüyorlar. Önemli bir farkla: bunu açıkça ayrımcı ve hasmane biçimde yapmıyorlar, aralarında gülüyorlar. Bu mizah uzun müddet ezoterikti, bugün mainstream oldu…Biz adam olmayız ile pratik zekalı girişimci Türk böbürlenmesi arasında salınan espriler bunlar. “Yurdum insanı işte” dendiğinde ne demek istendiği anlaşılıyor artık.

Cem Yılmaz neden alanındaki diğer isimlerden farklılaşıyor ve öne geçiyor?

Benzerlerinin tamamı televizyon cenderesinde gün be gün tüketiliyorlar, artık onlardan komik olmaları bile beklenmiyor, yüzleri ve isimleri kullanıyor. Cem Yılmaz, reklamlar dışında televizyona hiç girmedi. Eskimedi, tüketilemedi. Mahareti ve yıldızlık parıltısı dışında bu “kenarda kalma” tercihi onu hâlâ merak edilir kılıyor, yoksa o da bu kaçınılmaz “sonu” paylaşacaktı.

Bu röportajı sanırım 2007 yılında Kürşad Oğuz'la yapmıştık, önce telefonla konuşmuş, sonra yukarıdaki soruları cevaplamam için mail yoluyla gönermişti. Kısmi olarak Newsweek'te kullanıldı.

2 yorum:

  1. Eski bir sahaf ve kitap kurdu olarak siz değerli

    kitap severleri bloğuma beklerim

    http://cilginkalabaliktanuzakta.blogspot.com

    http://cizman.blogspot.com

    iletişim yuksek.dose@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. Anlayan Adam27/7/12 07:41

    Hocam reklama izin verme!

    YanıtlaSil