Cumartesi, Aralık 17, 2011

Oryantal bir Arınma Hikâyesi


Kahire, Amerika’da M.K.Perker imzasını kullanan Kutlukhan Perker’in çizdiği, Willow Wilson’un yazdığı bir grafik roman. Amerika’da ilk kez 2007 yılında yayınlandığı, kendi ölçülerinde başarılı olduğu, üstelik Perker Türkiye’de bilinen bir çizer olduğu halde Kahire nedense yayıncıların ilgisini çekmedi, tercih edilmedi veya hatırlanmadı. En azından kitap dünyasındaki iki yıldır süren çizgi roman ilgisini hesap ederek daha önce yayınlanacağını düşünmüştüm. Perker, çalışkan, iştahlı, kendini geliştirmek isteyen çizerlerimizden oldu hep. Türkiye’de mizah dergiciliğinin tükenme raddesine geldiği, kadroların daralarak yeni çizerlerin kendine mecra bulamadığı bir dönemde Amerika’ya yerleşti. Türkiye’deki çizgi geleneğiyle Amerika’daki hâkim üslubu kıyaslayarak, Perker, orada, çizgi romandan ziyade karikatüre ve illüstrasyona daha uygun çalışmalar yapacak gibi gelmişti bana. Öyle olmadı. Perker bir süre sonra çizgi roman sektörüne dâhil oldu. Şu da var: Çizgi roman endüstrisi son yıllarda çok değişti. Çizgi roman okurunun yaşlanması, grafik romanın yaygınlaşması, büyük şirketlerin az satacağını baştan bildikleri görece edebi ve entelektüel tınıları olan işler yayınlanması belki de işlerini kolaylaştırdı. Perker, bu süreçte uyumluluğunu ve yeniliğe açık olma özelliğini gösterdi. Hem çizgi roman editörlerinin gündemine girdi hem de nitelikli çalışmalarda yer almaya başladı. Kahire, sabrının ve çabasının önemli bir sonucuydu... Kişisel fikrimi söylüyorum, Perker’den daha iyi çizerler var Türkiye’de, ama onun kadar çalışmıyorlar, bu çok açık. Bu işin sebat isteyen, tekrara dayanan, zanaatla ilişkilendirilecek bir tarafı var ki, ister istemez küçümsenemeyecek ölçüde bir temrin gerektiriyor.


Kahire, oryantal ve Amerikalı okura yönelik bir hikâye... Bir ifşaat değil elbette bu. Kahire imgesi, ta en baştan Arap ve Ortadoğu klişelerine dayandırılmış. Editoryal bir tercihte bulunulmuş diyelim. Örneğin çalışmanın orijinal logosunda Cairo’nun C’si bir hilal gibi kullanılmış. Daha ilk sayfadan itibaren camiler, kubbeler, kalabalık sokaklar, sakalet, kanunsuzluk, sokaklarda dolaşan hayvanlar, kavga ve telaş, esrar, nargile, dansözler vs görüyorsunuz. Bu tablo bize yabancı gelmeyecektir. İstanbul da böyle anlatılıp resmediliyor, oysa biliyoruz ki dünyanın bütün şehirleri giderek birbirine benziyor. Belki sadece köyler farklı kalabildi demek gerekiyor. Alışveriş merkezleri her yere İstanbul’u götürüyor veya Ikea mobilyaları global dünyada orta sınıfın salonlarını dolduruyor diyorsak, kabul edelim, Kahire de oryantal bir şehir değil. Ama Amerikalı okurun kafasındaki imgeye uygun olabilmesi için Kahire’nin o yüzünü gösteremiyorsunuz, okur kendine benzeyeni değil benzemeyeni görmek istiyor. Ve hikâye en baştan bu oryantal imgeyle ilerliyor ve bu işleviyle önemli bir katmanı oluşturuyor. 1001 Gece Masallarını andıran, İslami mit ve inanışlardan beslendiğini vehmeden fantastik bir düzlemi var hikâyenin. Uçan halıyla dolaşılıyor ama bu insanları şaşırtmıyor örneğin. Şaşırsalardı bize tuhaf gelecek zaten. Orası olağanüstülükler diyarı, hayalle hiylenin, rüyayla riyanın, gerçekle masalsılığın, cinlerle meleklerin, modernlikle geleneğin birarada yaşadığı bir yer. Kim şaşırır ki bu olağanüstülüğe? Wilson, hikâyesini Amerikalı-Mısırlı, Arap-Yahudi, Doğulu-Batılı, İyi cin-kötü cin, geçmişini unutan ile hatırlayan arasında kurmuş. Bu bakımdan Kahire’nin belgeselci görsellikle resmedilmesine gerek duyulmamış. Daha doğrusu içerdeki, Mısır’daki katmanlar, Doğulu-Batılı, İslami-Seküler olanların ayrımı önemsenmemiş. Bu yüzden Amerikalı bir hikâye diyorum, çünkü anlatılan Ortadoğu mitolojisi damak tadına göre melezleştirilmiş. Globalleşme tuhaf bir süreç: ne yapsak boş, hayatımızdaki bütün Kahire hikâyeleri batı merkezli. Londralı gençler, Bodrum’a geldiklerinde dönerle karşılaşınca seviniyorlarmış, ülkelerini hatırlatıyormuş. İronik ama böyle…

Wilson’un hakkını da teslim etmek gerekir. İslam mitolojisini, nasihat edebiyatını, seküler bir tasavvufu kullanmış ve bunu hikâyesinin doğulu yönüne, gerçeklik vehmine ve fantastik mantığına maharetle istiflemiş. Kahire, çok kahramanlı bir anlatı... Kahramanların biraraya gelmeleri açısından bakarsak dramatik eksen başarıyla kurulmuş. Öte yandan hikâyedeki dengenin neden bozulduğu çok anlaşılmıyor, kötülerin eline geçecek olan şeyin neden bu kadar önemli olduğu, neyin riske edildiği yeterince anlaşılmıyor. Perker, sayfayı başlı başına tasarım olarak değerlendirdiği denemelerde bulunmuş, bunlar ilginç. Pek çok çizgi romancı bu tür denemeleri gereksiz bulur ve önemli olanın hikâyenin doğru biçimde aktarılması olduğunu savunur. Buna göre sayfanın seyirlik bir nesneye dönüşmesi okuru hikâyeden uzaklaştırmaktadır. Çizer kendini bu denli hissettirmemelidir. Galiba ben de aslolan hikâye diyenlerdenim, tasarımın veya grafik bütünlüğün öne çıkartılmasından yana değilim ama itiraf edeyim, her yapılanı merakla inceliyorum. Kahire, Perker’in çizerliği açısından güzel sayfalar içeriyor. Son söz: Oryantal hikâyeleri seviyorsanız, mistik bir arınma anlatısı okumak istiyorsanız, Kahire ortalamanın üzerinde bir örnek.


Radikal Kitap, 16.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder