Popüler olan herhangi bir şey ister istemez çoğunluk değerlerini yakalar. Eğer baktığımız şey tarihi bir şeyse, örneğin ellili yıllarda çok beğenilen, çok satan, çok konuşulan bir şeyse o ürünün içeriğine ve yansımalarına mutlaka bakmamız gerekir. Bir dönemin, o dönemi yaşayanların veya o toplumun bir zihniyeti varsa -ki var, bunu anlamanın yollarından biri de o popüler olana bakmaktan geçiyor. Popüler kültür ürünleri çabuk eskirler, çabuk eskidikleri için değersiz ve önemsiz bulunurlar. Buna rağmen onları incelemek siyaseti, kültürü, bir toplumu anlamamız için önemlidir diyorum. O unutulan örüntülere (Bir filme, romana, şarkıya, çizgi romana, mizahına) bakmak o toplumu anlamak adına elimizi güçlendirir diyorum. (...) Pek çok yorumcu popüler kültür olgusunu halk kültürüyle birarada ele alıyor, kitle kültürü kavramsallaştırması yaparak ilerliyor. Benim yaklaşımım, endüstri devrimiyle ve kitle gazeteciliğin başlamasıyla koşut ilerlemekten yana. Modern şehirlerin kurulması, ulaşımın kolaylaşması, eğitimin birörnekleşmesi, çok satışlı gazete ve dergilerin ortaya çıkmasıyla birlikte popüler kültürden söz edebiliyoruz. Popüler kültür, geniş anlamıyla eğlencenin bir parçası. Yaşanan hayatın sıkıntılarından uzaklaştıran bir rahatlama aracı. Basit herkes tarafından anlaşılan ve paylaşılabilen bir mesaj ya da fikir taşıyor. Eğer böyle olmasa yaygınlaşamaz, satış şansı olamaz. Modern devletler yasa ve yargı yoluyla bütün yayınları denetlerler, eğitim yoluyla oluşturulan kültür ve ahlak kodlarına göre anlatıları incelerler. Sansür eder veya yasaklarlar. Ama aslolan popüler kültür üreticilerinin resmiyeti, anaakım kültür ve ahlak kodlarını biliyor olmalarıdır. Çok satarsanız, popüler olursunuz; popüler olmanın yolu da çoğunluk değerlerini korumak ve pekiştirmekten geçer. Elbette biz ürünlerin nasıl tüketildiklerini her zaman bilemeyiz. Çünkü her ürün, tekbiçimli değildir ve farklı muhalif kodlar da içerebilir. Örneğin Kızılderililer western filmlerinde genellikle kaybeden tarafta olan kötü adamlardır ama biliyoruz ki Kızılderililer bu filmlerin sadece ilk yarısını seyredip televizyonu kapatıyorlarmış. Popüler kültür dediğimizde televizyonu kapatan kızılderiliyi de hesap etmeliyiz. (...) Örgütsüzleştirme geçmişte de vardı, popüler kültür ürünleri de daima etkili oldular. Ama yaşadığımız çağ, internet üzerinden gelişiyor ve herşey çok hızla etki kazanıp kaybediyor. Şöyle bir örnek vereyim. Son beş yılda dünya tarihinin en kapsamlı global muhalif eylemleri oldu. Bu denli geniş katılımlı, bu denli etkisi olan, aynı anda ve eş zamanlı gelişen protestolar daha önce hiç gerçekleşmemişti. Etkisi ne kadar sürdü veya bugün geriye dönüp hatırlıyor ya da yeterince önemsiyor muyuz bu eylemleri? Hayır... Çabuk unuttuk, çünkü ilgimizi çabuk dağıtan ve değiştiren bir gündemle yaşıyoruz. Bu ilgilenmediğimiz ya da umursamadığımız anlamına da geliyor, alelacayip bir karamsarlıkla kendimizden utanarak yaşıyoruz. Muhalefet dediğimiz zaman aklımıza gelen şeyi belirleyen en temel mecra nostaljiden çıkıyor. Orta Anadolu'da şöyle bir söz vardır: "İyi insanlar mezarlıkta yaşar" derler. Ölü sevicilikten yana değilim, nostalji de tükenmişliğin göstergesidir. Popüler kültürü küçümsemekten vazgeçip onu yönlendirmeye çalışmak da bir sol mücadele ekseni olmalı... Popüler kültürün ne olduğunu görüyoruz, nasıl bir etkisi olduğunu da görüyoruz. Ondan iğrenerek bir ömür geçirdik, bir yandan sürekli "halk" diyerek başka tür olumlu bir halk tahayyülüne taptık. Başka bir dil üretmemiz gerekiyor, kimse kimseye solculuk dersi vermesin. Sürekli bir hınçla konuşuyoruz, birilerini suçluyoruz, hainler, dönekler, şunlar bunlar diyoruz... Onlardan bahsetmeden konuşma yapamıyor, yazı yazamıyoruz. Sol, popüler kültür içinde bu hınç dolu dille varolamıyor. Varolamadığı için de örgütsüzlük diyoruz, hayıflanıyoruz (...) [Popüler kültür ile tüketim kültürünü] Birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil... Hısım akraba bile değiller, aynı yumurta ikiziler... Başlangıcından bu yana aralarında sıcak ve doğrudan bir ilişki vardır. Ünlü bir oyuncunun giydiği fanila, eşarp ya da eldiven bir modaya dönüşebilir. Cahide Sonku'nun eşarplarına Aysel denmesi boşuna değil veya Gilda eldivenlerini, Ayhan Işık fanilasını düşünün. Yakın dönemi hiç saymıyorum. Bihter çizmelerinin yarattığı infiali hatırlayın, oysa hep olagelen ve bitmeyen bir bağlamdır bu. Popüler olan ticari olarak pazarlanır ve pazarlanabilir olan başka türlü yaygınlaşır. Popüler olabilmek için ticari ağların içinde olmanız gerekir. Neyin popüler olacağını bilmeniz veya gerçekte popüler bir içerik sağlamanız bile bu bakımdan yeterli değildir. Bu ağın içinde değilseniz popüler olamazsınız. Popüler olduğunuzda da o ağ sizi zaten pazarlanabilir bir meta olarak kullanır, kendi bağlamınız dışında farklı biçimlerde değerlendirilirsiniz (...) Siyasi tarih açısından bakılırsa seksenli yıllar önemli ama bence, 1989 sonrası konjonktür daha önemli. Ben doksanlı yılların ilk yarısında 12 Eylül kültürünün tam anlamıyla çöreklendiğini düşünüyorum. Son on yıl AKP dönemi başka türlü tartışılmalı... ama popüler kültür bağlamında ele alacaksak televizyon çağı ve internet çağı var, her ikisi de zihniyeti, algıyı, kültür ve siyasetle, hayatla ilişkimizi etkilediler. Perhizcilik ve fedakarlık gibi yaşama biçimleri hazcı ve bireyci açılımlara bıraktılar yerlerini. Bu sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir dönüşüm değil. Global ölçekli bir dönüşüm oldu. İyi ve kötü tarafları var bu dönüşümün. Popüler kültürü bu dönüşümün sebebi ya da sonucu sayamayız. Suçlamaktan ziyade anlamaya çalışmak çok daha anlamlı ve doğru olur (...) Doğrusu gençlik demek kimlik sorunu demektir. Yüz yıl önce de gençlerin apolitik, yetersiz, kifayetsiz olduğu düşünülüyor ve ne yapılması gerektiği tartışılıyordu. Türkiye'de popüler kültür üreticileri çok bilerek, tasarlayarak üretim yapamıyorlar. Bu tutar diye o işe girmiyorlar. Hazır ve tutmuş formülleri görerek tekrarlıyor, revize ediyorlar. Buna rağmen başarısız da olabiliyorlar. Popüler kültür üretimlerinin "görünmez bir el" tarafından tasarlandığını düşünmek yanlış...Örneğin Amerika'nın Türkiye'deki dizi üretimlerini desteklediği iddia edilebiliyor. Popüler olan her şey emperyalizme hizmet eder gibi bir yargı var. Sadece Amerika'ya bakarsanız orada da popüler kültürün tartışıldığını görebilirsiniz. Muhafazakar kesimler, orada da filmlerin ve dizilerin "Amerikan düşmanı" yetiştirdiğini iddia edebiliyorlar. Gençlikle popüler kültür ilişkisi genellikle olumsuz algılanır. Tüketim kültürü, moda, ahlak, apolitizm tartışılır. Popüler kültür ürünlerinin gençleri her anlamda kötü olana sevkettiği düşünülür. Ne zaman? Her zaman...Cumhuriyet tarihine bakarsanız her zaman söylenmiştir bu...Genç dediğin ebeveyni ile tartışacak, senin beğendiğini beğenmeyecek, başka modalara kapılacak, taklit edecek ve kişiliğini bu küçük ya da büyük isyanlarla sağlayacak... 68'in isyankarları o isyan öncesinde "bohem" değiller miydi? Bohemliğe karşı çıkarken kendi geçmişlerine de karşı çıkmadılar mı? Gençlik ve popüler kültür ilişkisine yönelik tartışmaların altında bir ahlakçılık yattığını düşünüyorum. Yaşlı adam, "neler yaşadık biz neler" türü öğreten adam, amir ve ebeveyn tavrıyla aramıza bir mesafe koymalıyız. Solcuysak bunu yapmalıyız (...) Reçetem yok hissettiğimi söyleyeceğim. Sağcılar konuşuyor ve biz onları eleştiriyoruz. Tabii ki bunu yapacağız. Ama onlar konuşmadan konuşamaz hale geldiysek üretimin dışında kalmışız demektir. Solcular popüler kültürünün içerisinde olmalılar, mevziler savaşı vermeliler. Ölü sevicilik yapmayacaklar, yeni, taze ve farkındalığı yüksek bir dil kuracaklar. Gençler değil bence mesele, sahi söylüyorum bu öğreten adam havasıyla didişmeliyiz, kimse kimseye solculuk ayarı vermesin, bunu da akılda tutalım.
Bir sendika dergisi benimle röportaj yaptı. Cevaplarımdaki solla ilgili görüşlerimi beğenmemişler ki çıkartmamı istediler, işte gençlik dergisiymiş de şu bu...Üniversitede çalışırken bu sendikanın fakülte temsilcisiydim, bu solculuk bir gün beni öldürecek demeyeceğim, mücadeleye devam edeceğim, bu solculuk değil çünkü. Röportajı geri çektim, soruları çıkartarak (çünkü bana ait değiller. sorandan izin istemek filan iş uzar) aktarıyorum.
ilk defa 2008 yılında 1 mayıs' a katıldım (üniversite 1. sınıftım).. tepki vermem gerektiğini düşündüğüm diğer eylemlere de heyecanımın ateşlemesiyle katılmaya çalıştım ama yanımda arkadaşım olmadığından yalnız başıma çok da rahat edemedim( malesef burası bi istanbul ya da ankara gibi kalabalıkla bütünleşilecek kalabalığa ulaşılabilen bir yer değil).
YanıtlaSilbi örgüte yakın olmanın iyi olabileceğini düşündüm ve bir kaçının toplantısına katıldım. çeşitli yayınlarını okumaya çalıştım. katıldığım birinin toplantısında koca koca abiler
milliyetçiliğin her türlüsüne karşı olduklarını bağırıyorlardı, bir an cahillikle aradığımı buldum sandım ama sonra o abiler çoğunlukta olmayanın milliyetçiliğini yapmak normalmiş gibi milliyetçilik yaptılar, ikiledim.
bir diğeri de (bence bazı konularda) popüler kültürü iyi kullanan ama dediğiniz gibi sadece kupkuru eleştiriler yapan bir örgüt çıktı.. yaptığı eleştirilerle komik de olabiliyorlar malesef. parti programlarında bahsettikleri "farklı" şeyler de mantık çerçevesinde eriyip gidiyor..
okuduğum memlekette zaten eylemlere bi avuç insan katılıyor, eylemler bile içeriklerine göre örgütler arası tekelleşmiş durumda. dışarıdan katılım tuhaf görülüyor.. yani bu örgütlenme durumu bende tam bi kafa bulanıklığı, hayal kırıklığı oldu 4 sene boyunca.. siz böyle bir yazı yazınca ben de dayanamadım içimi döktüm.. makul görmezseniz lütfen gençliğime verin, başka hiç bir şey istemem.
Yok canım hiç olur mu, hasbihal ediyoruz :) Böylesi bir sansürü de abarttığım sanılmasın, oluyor böyle şeyler. Bir meseleye, bir davaya bazen öyle çok yoğunlaşılıyor ki görüntü flulaşıyor. Dışarıdan birisi konuşunca öfkeleniliyor o yüzden. Herkes koşar adım daralıyor, parçalanıyor, atomize oluyor. Kimse kimseyi dinlemiyor ve dinlemek de istemiyor. İyiler ve kötüler, dost-düşman ayrımına giilecek bir hayat yaşanmıyor.
YanıtlaSilSiz doğru bildiğinizi yine yapın...Örgütlü muhalefet buysa hizayı bozan muhalefete de ihtiyaç var...Selamlar
haz aldım.
YanıtlaSil