Perşembe, Eylül 13, 2018

Orhan Kemal’i Resmetmek

Menfaatler, haysiyet meseleleri, sınıf atlama telaşı, kaderine razı olmama, başka bir hayat yaşama arzusu, kloş etek, yüksek topuk, beyaz bluz, sipsivri ayakkabılar, apartman hayali, geniş arabalar, küfürler, para lakırdısı, dayaklar, kadınları sömüren posasını çıkaran ayyaşlar, namustan dem vurup atıp tutanlar, şunlar bunlar… Orhan Kemal mahallesinden söz ediyorum. Orhan Kemal romanlarında hep aynı yoksul mahalle anlatılır: öyle ki sahnedeki isimleri değişse de hep aynı oyuncuların oynadığı bir tiyatro grubunu andırır anlattıkları. Romanlardaki zenginler bile bir kuşak evvel maraba’dırlar veya büyük şehrin piyasasında-kapitalizmin cenderesinde maraba’ya dönüşme tehdidiyle karşı karşıyadırlar. Ağanın veya köşkün efendisinin aklının bir köşesinde yoksul kalmak, soğanla bulgur pilavıyla yetinmek vardır.

Aşk Değil Cinsiyetçilik
Orhan Kemal’in romanlarında zenginlik düşleri, para hırsı vs vardır ama zengin evleri neredeyse hiç anlatılmaz. Yoksulların ve kenar mahallelerin yazarıdır Orhan Kemal. Onların dilini, dünyasını, kavga ve tutkularını, yalpalamalarını resmetmeyi sevdiği aşikârdır. İnşaat işçileri, muavinler, şoförler, kasiyerler, garsonlar, çamaşırcılar görürüz. Doğru dürüst işi olmayan adamlar, haytalık eden delikanlılar, artis olmak isteyen genç kadınlar, şen dullar, gözü dışarıda ablalar hatırlarız romanlarından. Aşk lafı çok konuşulur: örneğin aşk sevdiği uğruna ölmeyi gerektirir türü romantik iddialar duyarız ama aslolan aşk değil ekseriyetle cinselliktir veya doğrudan doğruya, tek kelimeyle paradır: aşk değil mangır lazım denir, aşk fasaryadır yapılır. Evlenme vaadiyle kadınlar aldatılır, erkekler âşık rolleri oynarlar. “Laf atanlar” mutlaka dayak yer; kadınlar “pas vermezler”, iki kadeh içince sapıtanlar vardır, eli sık sık bıyıklarına giden, kadınlara kancık ya da kahpe diyen, onlara yiyecekmiş gibi bakan orta yaşlılara rastlarız. Başlık parası, görücü usulü, severek-kaçarak kocaya varma, zenginle evlenip yırtma konuşulur. İlk aşkla evlenme tutkusu, methedilen bir kenar mahalle rüyasıdır. Bugünden bakıldığında Orhan Kemal cinsiyetçi bir dünyayı mı anlatıyor yoksa ta en baştan erkek bir dille mi yazıyor diye sormamız gerekiyor. Geçim sıkıntısıyla (süratle) yazdığı tefrikalarında kadınları cinsiyetçi cümlelerle anlattığını, bunları pek değiştirmeden kitaplaştırdığını biliyoruz. “Taş gibi bembeyaz bacaklar, kütür kütür kadınlar, entarisini geren sert memeler vs” erotizmle açıklanabilir gibi gelmiyor bana. Hayat değişiyor, yeni bakış açılarıyla, romanın hangi dönem nasıl yazıldığını hesap ederek, empati kurarak (ve kullanarak) yakın dönem klasiklerimize bakmamız gerekiyor artık.

Nasıl Resmedilmeli?
Orhan Kemal’in Kötü Yol romanından bir çizgi roman uyarlaması yayınlandı geçenlerde. Oğuz Demir yapmış çizimleri, daha önce de Hüseyin Rahmi’den bir uyarlaması çıkmıştı. Bu kez siyah beyaz çalışmış, çinisinin renginden daha iyi olduğu görülebiliyor. Çok hızlı çizilmiş, çok fazla yakın çizim yapılarak sahneler geçiştirilmiş, bu da görülebiliyor, o sebeple çizgisinden ziyade editöryal tercihten söz edeceğim. Bilemiyorum, Kötü Yol’un kaderi hızlı yazılmak ve çizilmek olabilir. Orhan Kemal’in başka romanlarından izler taşıyan, tekrara düştüğü bir anlatısıdır bu. Yalancı Dünya’nın Neriman’ı ile Kötü Yol’un Nuran’ı veya her iki romandaki Reşat ile Bülent Nejat’ın film şirketleriyle ilişkisi benzerdir. Yalancı Dünya 1966 tarihinde yayınlanmış, Kötü Yol’sa ondan üç yıl sonra.

Benim asıl ilgimi çeken Orhan Kemal romanlarının nasıl bir çizgiyle resmedilebileceği meselesi. Kötü Yol, güç ilişkilerine değinmekle birlikte tipik bir melodramdır: buluşma, ayrılma, tehlike ve birleşme kurgusu içerir. Bu, hayat dolu erkekler ve kadınlar, aşk, tutku ve entrika demektir. Orhan Kemal’in dili erkeklik kalıplarına göre işler ve kadınlar, hemen her defasında erotik bir obje olarak sunulurlar. Kadın vücudundan bahsederken kullanılan dil tercihi (geçerken Mulvey’i analım) bakma hazzı yaratacak biçimde kullanılır. Bu dünya, çizgiye aktarılırken o bakma hazzını artıracak veya “carne”yi çağrıştıracak biçimde tipleştirmeler yapılmasını gerektiriyor. İkinci bir unsur, Orhan Kemal romanlarını gerçekçi ve canlı kılan, mekânların, argo ve konuşma iştahının yansıtılmasıyla ilgili. Diyalekt ve jargonu ister istemez romandan iyi seçerek aktaracaksınız ama tiplemelerin mimik ve jestlerinin değişken ve dikkat çekici nitelikte betimlenmesi bu durumda bir başka şart oluyor. Gerçekçilik vehmini besleyecek şekilde arkaplan ve mekân tasarımlarının fotoğraf ayrıntısında-belgeselci bir tonda istiflenmesi de önemli. Eğer mekândan bir aktörmüşçesine yararlanamazsanız, arkaplan çizimlerine ayrıntı katmazsanız uyarlamanın gerçekçilik iddiasını, romanın akışına ve balon yazılarına bırakmış olursunuz.

Kötü Yol çizgi romana uyarlanırken en azından arka planlarda foto-realistik bir çizgi kullanılmalıydı. Emeği ve iyi niyeti gözardı ediyor değilim. Üstelik Oğuz Demir, çizerlik hayatının en yoğun çalışmalarından birini, belki de ilkini çıkarmış, başarılı kareler ve kimi devamlılıklar sağlamış ama karikatüre (ve hızlı çizmeye) yatkın çizgisiyle Orhan Kemal uyarlamalarına uygun bir çizer değil diye düşünüyorum.

Birgün Kitap, 21.5.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder