Cumartesi, Nisan 16, 2011

Nerde Lan Bu Mutluluk?

Küfür etmenin insanlara iyi geldiği, onları rahatlattığı söylenir. Gündelik dilin baskılayıcı ve normatif ağırlığından kaçışı sağlayan, çoğu zaman refleksif nitelikli söz dizimidir küfür. Din bağlamında nasıl inanca karşı olan her şey küfür sayılıyorsa gündelik hayatta küfür de olması istenen nezaket ve ölçüye karşı inkârı içerir. Şaşırtıcılığı ve bazen güldürmesinin nedeni de bu inkârdan ve beklenmedik oluşundan kaynaklanır. Küfrün ayıplanması, küfrün onur kırıcılığının sonu darp ve ölümle bitmesi, hemen herkesin ucundan kıyısından bildiği ya da aşina olduğu deneyimlerdir. Küfür, sonu ölümle biten pek çok eylemin başlangıcında ve içinde mutlaka yer alır, küfür ve kontrolsüz şiddet, çoğunlukla iç içedir.

Mizah, temel referanslarından olduğu için argo ve küfre mutlaka başvurur. Söyleyiş biçimi, küfrün gizlenmesi, hiç beklenmedik zamanlarda faş etmesi espri olarak kullanılır. Doksanlı yıllardan itibaren mizah dergilerimizde küfür, sansürün gevşemesi, televizyonun gündelik esprileri belirlemesi gibi nedenlerle geçmişte olmadığı kadar önemli olmuştur örneğin. Öyle ki Gırgır’ın daha edepli bir mizah yaptığına ilişkin nostaljik iddiaları besleyen unsurlardan biridir bu yoğun küfür kullanımı. Her zaman dikkat çekmemekle birlikte siyasi bir yönü de vardır; 12 Eylül sonrası ve Özal Hükümetleriyle, lümpenlerin, taşralıların küfre dayalı bir dili kamusal alana taşıdığı, görünür kıldığı iddia edilmiştir. Arabesk müzik, çiğ köfte, lahmacun kültürü vs denerek aşağılanan kimi kültürel yozlaşma göstergeleri küfürle bir arada hatırlanmıştır. Medyada küfrün alenileşmesi, hayıflanmalara, şiddetli şikâyetlere ve geçmiş güzellemelerine neden olmuştur. Zonta, maganda ya da entel gibi adlandırmaların, Beyoğlu nostaljisinin bu yıllarda ortaya çıkması tesadüf değildir.

Aynı dönemin popüler çizgi romanlarına ve tiplemelerine bakılırsa en çok küfür edenler taşralı göçmenler ya da sınıf atlamış yeni zenginlerdir. Küfür etmek, dobralığın ve samimiyetin ölçüsü olarak görülebildiğinden kibarlık ve nezaket, magandanın karşısında koketliğin, hanım evladı olmanın, muhallebi çocukluğunun ve entellik karakteristiğinin işareti sayılagelmiştir. Nasıl güzelliğin cehennemi çirkinlikse nezaketin cehennemi de küfürdür. Çirkinlik vurgusunu boşuna yapmadım, zontaların, magandaların, yurdum insanlarının, kozalakların nasıl resmedildiğine bakarsanız belirgin bir çirkinlikle karşılaşırsınız. Yanlış anlaşılmasın, sanatta güzelliği hemen fark eden duyarlı insanlara ‘estet’ denmesi gibi, mizahçılar da bayağılığı çabuk keşfederler veya ona hemen meylederler, onlara ‘sakaletçi’ demek yanlış olmaz. Çirkinliği ve küfrü birlikte kullandıkları için bunu hatırlamak gerekiyor.

Emrah Ablak’ın Uykusuz dergisinde yayınlanan bant karikatür dizisi Jamal albümleşti. Küfür ve çirkinlik bahsinin son önemli temsilcisi olan Jamal, antropomorfik olarak tipleştirilmiş küfürbaz bir farenin adı. Dizi, maganda hikâyelerinin devamı olarak gözüküyor, böyle bakıldığında geçmişte popüler olmuş Vah Vahap Vah, Hain Evlat Ökkeş, Kozalak, Kötü Kedi Şerafettin’i andırıyor, onlardan izler taşıyor. Emrah Ablak, kırk yaşına yaklaşan bir üretici, neredeyse yirmi yıldır mizah dergilerinde çalışıyor. Başlangıcıyla mukayese edilirse tutarlı bir espri anlayışına sahip... Yakın dönemin mizahında belirginleşen kendini ve geçmişini anlatma eğilimine pek başvurmuyor. Bayağılığa yönelik ilgisine karşın groteskle ilgilenmiyor, esprileri mırıldanır gibi anlatıyor. Aslına bakarsanız Ablak, çizer olarak hiçbir derginin lokomotifi veya en çok konuşulan adamı olmadı buna karşın hep o çevrelerde kalmayı başardı ve hep işini yaptı. Mırıldanır gibi espri yaptığını söylerken bunun altını çizmeli, espri adına abartıya başvurmakla birlikte yaptığı şey göze batmıyor. Bize bir aşırılığı resmediyor ama bunu sanki kasıtlı yapmıyor ya da masumca aktarıyor. Mahareti burada gizli... Mizahçılar ‘ciddi olmamada’ ve ‘oyun oynamada’ ısrar ederler, bunu genç kalma arzusu olarak tanımlayabiliriz. Gel gör ki herkes genç kalamıyor…

Jamal, cinsellik merkezli tipik bir erkek anlatısı lakin o mırıldanan, ‘o esnada’ ağlayabilen ya da ‘bak bağırıp küfredeceğim şimdi’ vurgusuna güldüren bir muğlâklık da taşıyor. Etrafındaki herkesle cinsel ilişkiye girmek isteyen, dilsizliğe dönüşen bir dille biteviye küfür eden, çirkinliğini kahırlarla yaşayan bir erkek düşünün. ‘Güzellik savaştan sonra yaşanan zafer duygusu gibidir… Çirkinlik ise savaşın ta kendisidir’ veya ‘Aynadaki ben değilim… O sadece bir görüntü’ diyebilen birinden şunu da duyacağımızı biliyoruz: ‘çirkinim ama bu seni sgemiyeceğim anlamına gelmiyo’. Marx, 1844 El Yazmalarında paranın gücünü anlatırken ‘çirkinim ama kendime kadınların en güzelini satın alabilirim. Bu sebeple çirkin değilim, çünkü çirkinliğin hayal kırıklığına uğratan gücü ve etkisini, para ortadan kaldırmıştır’ der. Meraklısına ‘Kıroyum ama para bende’ şiarını hatırlatacaktır. Jamal de farkında bunun: ‘Yakışıklının özgürlüğü varsa çirkinin kapitalizmi var’ veya ‘zalimin zulmü varsa, sevenin Allahı var… Ama para da lazım’ türü psychedelic sayıklamalarda bulunuyor. Birilerine âşık oluyor velâkin hiç bir biçimde karşılık görmüyor: ‘Nerde lan bu mutluluk? Nerde .nasını sktiğimin mutluluğu?’, ‘Ben çirkinim ama neyse ki hayat güzel’ türü yardım çağıran sözleri burukluk da yaratıyor. Yapıp ettiklerine baktığınızda vandal ve merhametsiz birinin eylemlerini görebiliyoruz. Elbette bütün bunlar mizah adına yapılıyor, ergen doymazlığı ve düşkünlüğü olarak okunabilir bu trükler, yine de rahatsız edici olabiliyor. Öte yandan tam tekmil bir erkeklik krizi, imkânsız erkekliğin parçalanışı esprileştiriliyor. Emrah Ablak’taki farklılık o mırıldanmasında, muğlâklığında… Obsesif ve arazlı bir fareyle onun çevresinde- ona kıyasla çoğunlukla masum kalan diğer canlıları iyilik kötülük karşıtlığında anlatmıyor. İyiliğin kötülükle, kötülüğün iyilikle yakınlığını veya geçişkenliğini de tartışmıyor. Birinden yana olmak gibi bir tercihi de yok. ‘Yara kabuğu gibi söküp atmak istediğim düşüncelerle doluyum’ veya ‘çirkinliğimi bahane ediyorum belki…’ diyebiliyor Jamal. O estetik muğlâklıkta hem yaşama dair bütünleyici bir tavır var hem de hemen kaçmaya hazır bir iddiasızlık. Sıradan olanı fantastik bir şeye dönüştürmeyi seviyor mizahçılar. ‘Bu güzel, çünkü çirkin ve bayağı’ dedirtmek istiyorlar. Jamal, bunun iyi bir örneği. Emrah’ın Tübitak dizisinden sonraki en iyi işi…

Radikal Kitap, 16.4.2011


Güzel bir şey yapmışlar, nette rastladım, paylaşayım istedim
link

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder