Cuma, Mart 11, 2011

Muhalefet ve Hoşgörü Miti

Mizahla ilgilendiğim için bana yöneltilen, sık karşılaştığım sorular vardır. Özellikle mizahçıların siyasetle ilişkisi merak edilir. Bu sorunun altında geçmişte daha tutarlı bir mizahçı muhalefetinin varolduğu önyargısı yer alır, teyit etmek isterler. Yine ekseriyetle mizaha ve mizahçılara neden hoşgörü gösteremediğimize hayıflanılır. Buna göre batı ülkelerinde mizahçıların eleştirileri hiç bir biçimde dava konusu edilmemektedir vs… İş bu yazı, bu sorulara bir cevap olarak okunabilir.

Kamusal alandaki mizah, orta sınıf tercihleriyle biçimlenir ya da bir espri ancak çoğunluk değerleriyle uyumlu olduğu ölçüde yaygınlaşabilir. Mizahı ve geniş anlamıyla popüler kültürü, kamusal alanı belirleyen unsurların dışında düşünmek yanlıştır. Bu nedenle memleket mizahı başlangıcından itibaren milliyetçi, laik ve modernist düsturlarla hemhal olmuştur. Hasım ve hempalarını yine bu siyasi paydadan çıkarmıştır. Örneğin rejimin asıl düşmanları sayılagelen şeriat ve komünizm başta olmak üzere azınlıklar, modernistler, yabancılar mizahçıların çeşitli biçimlerde red ve tahkir ettiği klişelerle temsil edilmişlerdir. Mizahın doğası gereği, ta en baştan muhalif olduğuna dair iddia öncelikle bu zaviyede tartışılmalıdır. Çoğunluk değerleriyle uzlaşmadan yaygınlaşmak mümkün değilse ve rejimin düşmanları mizah(çın)ın düşmanları olmuşsa mizah neye/kime muhalefet eder diye sormamız gerekiyor.

Cumhuriyet dönemi mizahçıları, batılı değerlerle yetişmiş, seküler milliyetçi bir eleştirelliğe sahiptirler. Siyasi ve kültürel seçimlerini önce İttihatçılık sonra CHP paradigması etkilemiştir. Diğer yandan kimi öncü isimler ayrıca önemli olmuş, kendi bağlamlarında yaşadıkları dönemi ve sonraki kuşakları dönüştürmüşlerdir. Pragmatik yayıncı Yusuf Ziya Ortaç, Türkiye’ye ilk uluslararası mizah ödüllerini getirmiş çalışkan yazar Aziz Nesin ve büyük bir basın grubunun, Simavilerin desteğini arkasına almış Oğuz Aral belirleyicilik ölçüsünde en önemli üreticiler olmuşlardır. Nesin ve Aral, Yusuf Ziya’nın yanında çalışmış, onunla çatışmış, espri siyasetlerini başkalaştırmak arzusunda olan isimlerdir. Nesin, yetmişli yıllara kadar Akbaba tarzının dışına çıkmak isteyen her derginin başvurduğu yenilikçiliğin en önemli referansı olur. Espri anlayışından ve siyasi tavırlarından etkilenmeyen mizahçı yok gibidir. Öyle ki Gırgır siyasi olarak kendini tanımlamak durumunda kaldığında başvurduğu yerelci refleksler, milliyetçi sol eğilimler Nesin’in paltosundan çıkmıştır ve bunlar çoğunluk değerleriyle uyumlu yönelimlerdir. Aksi olmadığı için Gırgır bu denli çoksatabilmiştir. Gırgır’ın başarı hikâyesinde herkesin kızdığına kızan güldüğüne gülen hassasiyeti pek akla getirilmiyor.

Mizah dergilerinin sol muhalifliği ve buna dair iddiaların birkaç dayanağı var. Her şeyden önce 1950’den bu yana Türkiye’yi sağ partiler yönetiyor. Onlara yönelik hükümet ve icraat eleştirileri, sol olarak nitelenmelerini epeyce kolaylaştırmıştır. Karikatür ve mizahla ilgili tarihyazımları İttihatçı-CHP ekseninde kurgulandığından bu iddia biteviye pekiştirilmektedir. Menderes’in karikatür sevmezliği iddiasıyla tarih yazımına girilmesi, 1923-1950 arasının kısaca geçiştirmesi ve mücadele eksenlerinin miladını DP ile başlatılması haliyle abartılıdır ve eksenin kendisi gibi neredeyse hiç tartışılmamaktadır. Buna göre Cemal Nadir liberterdir; Markopaşa polis-MAH tarafından ele geçirilip susturulmuştur, DP döneminde karikatüristler baskı altında hiç bir şey çizemez olmuşlardır vs. Haliyle bunların hiçbirisi tam olarak doğru değil. Mizahı, DP-CHP ihtilafında değerlendirmek, savunma ve suçlamalar yapmak, sağ partileri eleştirmeyi solculuk sanmak kadar kolaycılık. Mizah dergilerine bu yönden bakmaya kalkarsak, savcılar, cezalar ve hoşgörü eksenine takılıp kalan tekyönlü-kadükleşmiş bir tarihyazımına kapılmış oluruz. Mizah dergileri popülerlik arayan sadece o kıstaslarla var olabilen yayınlardır. Ne bugün ne de geçmişte siyasi ölçülerde mutlak muhalif olmamışlardır veya siyasi ilgileri daima sınırlı olmuştur; Kapak, ilk sayfalar ya da kimi köşe yazıları dışında siyasetle ilgileri yoktur. Genel olarak üreticileri aktüel siyaseti izlemezler; yapıp ettiklerine bakılırsa geçmişte de böyleydi bu.

Mizah dergileri tartışılırken söz edilmesi gereken romantik bir karamsarlık var. Geçmişte, örneğin Gırgır’dan önce veya Gırgır’da, Limon’da, Leman’ın ilk zamanlarında, “mizah dergilerinde” gerçekten ciddi, tutarlı, ne yaptığını bilen bir siyaset ve muhalefet vardı ve tam da o tarihten sonra, her şey yozlaştı, yozlaşıyor denir. Bunu ispat edecek tek bir veri yok elimizde. Mizahçılar geçmişte de bugünkü kadar cinsiyetçi, yoz, ayrımcı, tahkir edici, kişiselleştirici espriler yapıyorlardı. Aktüel düşünüldüğü için bugün, yaşanan hayat, mevcut iktidar eleştirilerek kahırlanılıyor, geçmiş itibarlandırılıyor.

Geçtiğimiz günlerde Fatih Solmaz-Bahadır Baruter’in bir karikatürü sosyal medyada ve gazetelerde tartışıldı. Tehditleri ve fanatizmi ciddiye almak da almamak da tuhaf… İkili, bugün pek hatırlanmaz ama Atatürk’le ilgili karikatürleriyle de özellikle ulusalcı yayınlarda benzer biçimde konuşulmuştu. Karikatür(ler) çoğunluk değerleriyle uzlaşmadığında tepki çekerler ama dikkat edilirse tartışma ekseni, bugün AKP ile birlikte kuruluyor. Neden? Bu durum öncelikle medyanın günü yakalama telaşıyla, hemen her meselenin manşet ve birinci sayfa gelişmelerini tekrarlayarak güçlendirecek ölçüde değerlendirilmesiyle ilgili. İkincisi, muhalefeti siyasi partilerle bir arada düşünmek gibi güçlü bir eğilim nedeniyle meselenin buralara çekildiği anlaşılıyor. Baruter ve Solmaz, aktüel siyasetle ilgili esprilerle hatırlanan üreticiler değildir. Ne mevcut siyasi tartışmalar ne de siyasi aktörlerle doğrudan ilgilenmiş, onlar hakkında espriler yapmışlardır. Öyle ki ahlaki sakınımlar ve tabularla ilgili muhaliflikleri, apolitizm göstergesi sayılarak yıllarca eleştirilmiştir de… Şunu demek istiyorum. Dün apolitizmle eleştirilen mizah dergileri aktüel bir siyasi çekişmede taraflardan biri hakkında eleştiri yaptığında muhalif addediliyorlar. Oysa siyasi tutum ve anlayışlarında bir azalıp çoğalma olduğunu söyleyebilmek sahiden mümkün değil. Genel gidişatları her nasılsa onu yinelemeye devam ediyorlar. Onları azımsarken de abartırken de haksızlık ediliyor.

Başka bir itirazım, mizah dergileri şikâyet ya da dava konusu olduğunda hatırlanan hoşgörü söylemiyle ilgili. Bir yandan mizahın muhalefet olduğunu söylerken diğer yandan mizaha hoşgörü gösterilmesini istemek ne kadar anlamlı? Kralın soytarısı olmaksa arzu edilen tartışmanın bir anlamı yok. Yok tersiyse, muhaliflik, eşitler arasında gelişen bir makam ya da paye değil ki… Bir siyasetçiyi ya da bir kamu politikasını eleştirirken kim hangi riski göze alıyorsa mizahçılar da onu göze alırlar. İfade özgürlüğü yerine hoşgörüden söz edilmesi enteresan değil de nedir? Timur, Hoca’yı hoşgörürse, Hoca yaşamaya devam eder ama Hoca, Timur’u hoş görse ya da görmese ne olur ki… Çoğunluk değerlerine bu kadar yakın durursan muhalif misin muhafız mı karışır işte… Hoşgörü dileyenler ben muhalif değilim içinizden biriyim demek istiyorlar çünkü… Mizah dergileri, sistem içinde yaşayan popüler yayınlardır… Yakın dönemlerde sağ partilere yönelik eleştirileri arttığında muhalif, çoğunluk değerlerini eleştirdiklerinde marjinal, gündelik hayatı kritize ettiklerinde apolitik sayıldılar. Daha yakından bakılmalılar, hepsinden izler taşıyorlar…

Birgün Pazar, 6.3.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder