Pazartesi, Kasım 29, 2010

Halide Edib, Yeni Orta Sınıftan mı?

‘Yeni orta sınıflar’ olarak adlandırılan bir kavramsallaştırma var, yakın dönem analizi olarak geliştirilmiş, zihin açıcı tespitler içeriyor. Hınzırlıkla ‘eski orta sınıflar’ nasıldı diye sormuştum ilk duyduğumda. Bir oluşumdan mı yoksa bir kategoriden mi söz edildiğini anlayamamıştım. Yanlış anlaşılmasın, seviyorum bu tür tartışmaları ama hâlâ da çekincelerim var, ilginç bir Halide Edib romanını vesile ederek bu kavramın kullanımını tartışacağım. Hepimiz bir şeyi anlatabilmek için adlandırmalara başvururuz ya da süregelen bir nitelemeyi çok da tartışmadan kullanırız. Çoğu zaman mevcut kavramsallaştırma anlamını yitirip bütünüyle pejoratifleşir, açıklamaktan ziyade polemiğe hizmet eder. Derdim başka… Her şeyden önce yeni değil “yenilenen” orta sınıf demek daha uygun geliyor bana. Ki her sınıf yenilenir, başkalaşır ve evrilir, bir sabitleme saymak siyaseten (ve sosyolojik olarak) doğru olmaz.

Yeni Orta Sınıf derken iyi eğitim almış, nitelikli ve benzer eğitim süreçlerinden geçmiş, itibarlı lise ve üniversitelerden mezun olmuş bir zümre ve onların yaygınlaştırdığı bir zihniyet kastediliyor aslında. Yaptıkları, kültür temelli alt ve üst sınıf eleştirileri (tahkir ve tezyifi) de akla getiriyor. Beyaz çorap giyen, ter kokan, sümküren ve sağa sola çemkiren maganda ile Mercedes’e binen, salam arası sucuk yiyebilen, ‘kıroyum ama para bende’ diyebilen yeni zengin, kolay para harcayan medyatik isimler, onları taklit edenler benzer şekilde eleştiriyorlar örneğin. Yediveren magazin eleştirisine dayanan, aptallık teşhirinden keyif alan, ‘yurdum insanına’, siyasetçilere, caddelerde karşılaştıkları ‘dumur edici’ hayat enstantanelerine oflayıp puflayarak bakan, sinik ve sarkastik, ‘e ne bekliyorsun ki güzelim’ akıldaneliğiyle bezeli, genç ve kültürlü bir yönseme bu.

Peki, daha önce hiç duyulmamış bir eleştiri ya da benzeri olmayan bir zihniyetin tezahürü mü bu diskur? Genellikle yeni orta sınıflar, 24 Ocak kararları, 12 Eylül ve şimdilerde neo-liberalizmin tetiklediği bir sonuç olarak açıklanıyor. Öncesi yok mu? Var elbette ama hatırlanmıyor. Geçmişin bugüne faydası olmadığına inanılıyor; keşif iddiası ve yaşanan zamanın teşhirine dair aktüel siyasi arzu, tarihsel bağlamı gereksizleştiriyor. Gazeteciler, yaşanan zamanı en basit ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek biçimde özetleyecek adlandırmalar arar, seçer ve kullanır. Ben bu adlandırma ve açıklamaları sosyolojik bir tutuma değil gazetecilik tarzı polemikçiliğe benzetiyorum. Yeni orta sınıf(lar) denilen zümrenin zihniyetini bugün varolan iktisadi ve siyasi gelişmelerle betimlemek, sadece eksik değil yanlış da olur. Orta sınıfın eleştirileri ne öncesizdir ne de eskiyecektir. Örneğin magandaya yüz yıl önce ‘herif’, seksen yıl önce ‘apaş’ ve yarım asır önce ‘kazma’ ya da ‘Hıdır’ diyorduk. Bugün ‘concon’ ya da ‘tiki’ dediğimiz gençlere de ‘bobstil, hulahup, tango, rukınrol kızları-oğlanları’ diyorduk. Temizlikçi kadınları, dolmuşçuları, göbekli işadamlarını, zengin kızlarını, ecnebice konuşanları ilk kez yaşadığımız dönemde eleştirdiğimizi düşünmüyoruz umarım. Orta sınıf, Karagöz’ü de Hacivat’ı da eleştirir. Çünkü her ikisi de kültürlü değildir.

Halide Edib’in (Adıvar) Âkile Hanım Sokağı romanı bu yönüyle hayli zengin bir malzeme içeriyor. Edebi niteliğini tartışmayacağım, dağınık bir roman, başlangıçta önemsenen pek çok ayrıntı sonradan iki satırla geçiştirebiliyor. Dönem ve toplum analizi olarak kendini (tiplemeleri ve gelişimini) belirleyen bir tezi var romanın. Alt sınıflar, gençler, göçmenler, mazide yaşayanlar, vasıfsız işlerde çalışan kadınlar ve modalar eleştiriliyor. ‘Kılıklarından Ankara’dan geldikleri anlaşılıyor’ diyen bir İstanbullu var örneğin. ‘Bizim beyin daktilosu [sekreteri] kara, kuru, sakil’ diyen seçkin bir kadınla karşılaşıyoruz. Ten rengini ve giyimi, en baştan mimleyen bir dil bu. ‘Benden o kadar aşağı olan [amele] karıyı kıskanmaya tenezzül mü ederdim’ diyor bir başkası, sınıfını, zümresini ya da iddiasını göstererek. ‘Kadınlar şimdi o kadar Amerikanlaştı ki’ dedirten Halide Edip, Rock ‘n’ Roll’dan hazzetmediğinden meseleyi ahlaki bir düzleme çekiyor: ‘Dünyada her ferdin ve toplulukların, hatta milletlerin bir sallanma ve yuvarlanma buhranı içinde olduğuna inanıyorum’ veya ‘Doktor, hiç sallanmadan ve yuvarlanmadan mesleğinin istikametinde düpedüz yürüyüp giden nadir insanlardan biriydi’. Yeni zenginleri de diline doluyor: ‘başıaçık [şapkasız], boyunbağsız [kravatsız], sırtında en yüksek terzi elinden çıkmış paltosuyla’ Hacıağa, onsekizlik civan kızlarla dolaşıyor ama ‘o kızın halis muhlis İstanbullu olması şart’. Hemcinsleri de payını alıyor bu eleştiriden : ‘Anadolu evladı olan bir kadına çarıklı erkânıharp denilemezse de çarşaflı politikacı denebilir. Bir yerde elde edemedikleri şeyi başka bir yerde elde etmek ihtimalini gözden kaçırmazlar’. ‘Başka İstanbul yok’ diyerek kızan ‘Halk sahillere saldırdı Vatandaş denize giremedi’ şaşkınlığını yaşayan kültürel seçkinciliğin bir çeşitlemesi değil mi bunlar?

Tersi yok değil: Romanda olumlanan kültürlü kadınlar da anlatılıyor. Kanaatkâr, cinselliği ölçülü, mesleğini seven, kadınlık rolünü kabullenmiş, erkek gibi olmadığı hassaten belirtilmiş ve garip bir biçimde illa ki sigara içen, yaşlandığında etrafı çekip çevireceği şimdiden belli olan kadınlar bunlar. Kitaplardan, ilişkilerden, popüler eğlencelerden, ılımlı bir modadan söz ediyorlar. Mimar Serin Esen, ‘Hacıağa Estetiği’ binalarla doldurulan şehre alternatif olabilecek stüdyo tipi evleri model gösteriyor. Erken cumhuriyet dönemi yazarlarını baştan ayağa tedirgin eden (yozlaşmış bir modernliğin simgesi) apartmanlara ikame edilecek bir yapılaşma önerisi belki de bu. Serin Esen, sadece akıl yürütmüyor, çevresindeki kültürel erozyonun, taklit ve tahrifatın farkında. Görüyor, eleştiriyor ve son kertede uzak duruyor… Yabancı değil bize tutum, öyle değil mi?

Halide Edib, eleştirilerini taşralı orta sınıflara da yöneltiyor ama esasen ve adını koymadan kendini konumlandıran, üst-orta sınıf sayılabilecek eğitimli bir ‘biz’ adına konuşuyor. Modernden ve gelenekten hoşlanmadığını çeşitli biçimlerde betimliyor. Aşk ve ilişkilerden bahsederken ideal olanın ne olduğunu söylemekten geri kalmıyor. Romanda geçen bir cümle şöyle: ‘O ne eski ne de yeni zamana mensup, ideal bir kadın’. Orta Sınıfın, alt ve üst sınıflara yönelen eleştirelliği hiç bir biçimde yeni değildir ve kültür tartışmaları tarihinin anadamarını oluşturur. Miladı ne 12 Eylül ne de neoliberalizm diskuruna dayandırılabilir. Halide Edip, Âkile Hanım Sokağı’nı 1957-58’de yazmış, orta sınıfın eleştiriciliğini anlamak için ne kadar da yakın bir tarih…

Radikal Kitap, 27.11.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder