Cumartesi, Mayıs 15, 2010

Kiralık Katilin Gizli Hayatı

Tetikçi (Le Tueur), Türkçede ilk kez 2008 yılında yeniden çıkmaya başlayan Doğan Kardeş’te yayınlandı. Albüm, dergide daha önce neşredilen iki serüvene bir üçüncüsünün (devamının) eklenmesiyle oluşturulmuş. Adından da tahmin edileceği gibi kiralık bir katilin başından geçenleri anlatan bir kara çizgi roman. Fransa’da bu dizi yayınlanana kadar çok tanınmayan bir ikilinin, yazar Matz (asıl adı Alexis Nolent) ile çizer Luc Jacamon’un ortak çalışması. 1998-2001 arası çıkan ilk üç albümünden sonra çeşitli festivallerde ilgi gördüklerini, farklı dillere tercüme edildiklerini, merak edilir olduklarını, İngilizcede Killer (Katil) adıyla 2006-2009 yılları arasında 10 sayı yayınlandıklarını aktarayım.

Albümde de esprisi yapılıyor: Kiralık katillere suç dünyası -edebiyatı- içinde bir şövalye asaleti atfedilir. Soğuk, duygusuz, mağrur, kalabalığa ve alelade işlere karışmayan, ilkelerinden taviz vermeyen birer profesyoneldir onlar. İşin mahiyeti, müşterinin kimliği çok önemli değildir. Şartlarda anlaşıldığı takdirde herkes öldürülebilir. Tetikçi, bu kalıptan çıkma biri... Polisiye türünde pek sevilir: ekseriyetle özel dedektifler ve nadiren polisler, kendi ağızlarından anlatırlar hikâyelerini. Buna göre hayat acımasızdır, kapitalizm bir kanser gibi toplumu baştan ayağa sarmıştır. Siyasetçiler alçaktır, zenginlerle baş etmek zordur, kanun güçlülerden yanadır ve fakat, paranın satın alamayacağı erdemler hâlâ yaşamaktadır. Tetikçi’nin esası bu klişeyle sıvanmış. Adını bilmediğimiz kiralık katil bize dünyayı, mazisini ve daha çok sisteme olan öfkesini sükûnetle resmediyor. Üst ses açıklamaları eşliğinde mesleğini nasıl icra ettiğini izliyoruz. Kurbanını beklerken çektiği sıkıntıyı, yalnızlığın getirdiği gerginliği, aracısıyla yaptığı tek tük konuşmaları, caddelerden akıp giden insanları, televizyonu ve şehrin ışıklarını da katıyor hikâyesine.

Tetikçi, cinayetlerinden sonra tropikal bir adaya, Venezüella’da bir sahil kasabasına gidiyor. Bir sevgilisi var, başta çok önemli değilmiş gibi değiniyor ama ne iş yaptığını bilecek kadar yakınlaşmasına izin vermesine bakılırsa, giderek önem kazanacak, enikonu kalbini gümbürteden bir kadın bu. Kasavetli anlatımlarında kendisini en çok Orinoco nehrinde yaşayan timsahlara benzetiyor: “Av yutulur, ortadan kaybolunur”, “amansız, şaşmaz, doğal katil. Bir de yalnız. Hatta çilekeş” vb betimlemeleri var. Türün meraklıları için avantür edebiyatının vahşi doğa ve yırtıcı hayvan göndermeleri şaşırtıcı (ve yeni) gelmeyecektir. Matz’ın timsah-tetikçi benzetmesine ilişkin felsefi nitelemeleri pek de orijinal değil, daha doğrusu anlatıdaki klişelerden sadece biri. Diğer yandan Tetikçi’yi başarılı kılan şey, tam da bu sanki. Aşina bir anlatım, gizemli cinayetlerle zuhur eden ve beklenen entrikalar, heyecansız ve şaşmaz görünen ama gitgide daha fazla açık veren bir katil. Hemen hepsi tanıdık, bildik gerilimler ama tüm bunlara rağmen kendini okutan ve seyrettiren bir çizgi roman var karşımızda.

En önemli farklılığı narsist bir kahramanının olmaması. Muktedir biri gibi durmuyor Tetikçi. İddialı yorumları ve “biliyorum” edasıyla çelişen tutarsızlıklara sahip. Pragmatizmini cool tavırlarıyla yamalıyor. Albümün arka kapağında yer alan bir alıntıda Tetikçi’den “gamsız” diye söz edilmiş. O nitelemeyi “cool” olarak yorumluyorum. Evet, Tetikçi’yi yeni kılan da bu cool duruşu. Kiralık katil imgesi cool değildir demiyorum, bir başkalaşmadan söz ediyorum. Yeni olan, günümüz cool’unun terapinin eşiğinde yaşıyor olması, bu duygusal maskeyi taşıyamaması; üstelik bunu yine kendine üstünlük atfederek tanımlaması, “bu salaklar (toplumu), içler acısı bir psikolojiyle yaşadıklarının farkında bile değil(ler)” benzeri bir kendini beğenmişlikle meşrulaştırması. Tetikçi, bütün cool hallerine rağmen yeknesak ve “eksik” yaşıyor. Paranoid ve şizotipal karakter özellikleri gösteriyor. Peşindeki polisi vahşice öldürdüğünde “kendimi kaybetmemeliyim” telkininde bulunuyor. Bu uncool haleti ruhiye, duygusuzca öldüren ama sadistleşmeyen katil klişesinden de bir sapma aslında. Şiddet, kimi zaman sahici kılar anlatıları. Tetikçi’deki soft renk seçimleri, okuryazar katilin hak verdirten, en azından “katılmıyorum ama anlıyorum” dedirten görüşleri, mevcut şiddeti onaylar türden bir algılama yaratmıyor, aksine okuru mesafeli olmaya zorluyor. İtiraf eden ama af dilemeyen bir katilin mahrem dünyasını röntgenliyoruz ve izlediğimiz anti-kahraman, kötülükle dolu suçlular âleminde gezinen bir flaneur sanki. Bizi okur olarak türün klişeleri içinde gezinmeye, fark etmeye, yorumlamaya zorlayan çifte kavrulmuş bir flaneurluk hali belki de bu.

Hoşuma giden bir göndermeden söz edeceğim. İlk albümde yer alan bir karede, Tetikçi’nin bavulunun içinde, orijinal adı Der Kampf mit dem Dämon. Hölderlin – Kleist – Nietzsche olan (genellikle Nietzshe adıyla sunulan) Zweig kitabının Fransızca baskısı görülüyor. Bizde Gürsel Aytaç çevirisiyle ve Kendileriyle Savaşanlar adıyla İş Bankası Yayınlarından çıkmıştı (1998). Tetikçi’nin sıkıntı dolu hezeyanlarını izlerken ve tam da intiharın eşiğine geldiği anda belirginleştiriliyor kitap. Başarılı bir gönderme, biliyorsunuz Zweig da intihar eder. Düzelteyim, Zweig’in kitabında anlatılan isimlerden Hölderlin intiharın eşiğinde sayılarak hayatının son günlerini gözetim altında geçirir. Kleist intihar eder, Nietzsche ise zihinsel yeteneklerini yitirerek ölecektir. Metinlerindeki tutarsızlıkların Sifilis hastalığından kaynaklandığı iddia edilir. Tetikçi’nin intihar girişimi başarısızlıkla nihayetleniyor: “demek ki öbür dünyayı boylamanın zamanı gelmemiş” diyerek hayata devam ediyor. Hiç değinilmeyen, tek bir karede geçen artistik bir gönderme bu. Kitabı biliyorsanız söz konusu gerilime başka türden bir anlam katabiliyorsunuz. Klişelerle dolu olmakla birlikte Tetikçi’yi yeni ve ilginç kılan şeylerden biri böylesi göndermeler işte. Konuşulabilir bir çizgi roman Tetikçi.


Radikal Kitap, 14.5.2010

1 yorum: