Pazar, Mart 21, 2010

Kalpdeşen


Gazetelerin tarihine bakarken genellikle sansürle olan mücadeleleri, demokratik talepleri ya da yasama, yürütme ve yargı karşı karşısındaki gözetleyici tutumları hatırlanır. Oysa gazetelerin tarihi aynı zamanda bir pazarlama-marketing tarihidir. Daha fazla satabilmek için arayışlara girmişler, günbegün yenilikler bularak okur sayılarını artırmaya çalışmışlardır. Çok satan gazete reklam demektir, gazeteler sadece okurlar değil reklam verenler için de çıkar. Çizgi roman satış arayışlarının bir sonucu olarak doğup gelişmiştir örneğin. Yazının az, resmin bol kullanıldığı bir anlatımın alt sınıfların ve şehre gelen göçmen nüfusun ilgisini çekeceği düşünülmüş, yüksek telifler ödenerek çizerler üretime teşvik edilmiştir. Gazeteler tiraj aldıkça çizgi roman yaygınlaşmış, sadece Amerika’da değil tüm dünyada satılan bir ürüne, bir sanayi koluna dönüşmüştür.

Çizgi romanlar, aslında daha önce keşfedilen ve satış getiren gazete tefrikalarına biçimsel olarak eklemlenmişlerdir. Medya tarihçileri, tefrikaların ortaya çıkışıyla ilgili çarpıcı bir saptamada bulunurlar: buna göre ne zaman cinayet olsa gazeteler daha çok satmaktadır, her gün cinayet olmadığı için polisiye vakaları anlatan ve ertesi gün ne olacağını merak ettiren tefrikalar onların yerine ikame edilir. Gerçi, tefrikalar gerçek cinayetlerin tefrikalaştırarak sunulmasına engel olmamıştır. Bu tür haberler, edebiyatla ilgisi olan gazetecilere yazdırılmaktadır. Cinayetler iç gıcıklayıcı, ürpertici bir biçimde betimlenmekte, katiller mutlaka dehşet uyandırıcı nitelemelerle adlandırılmaktadır. Karındeşen Jack’ın gazetelerin yarattığı ilk seri katil olduğu kabul edilir. Muammayı geliştiren, katilin olağandışılığını pekiştiren devrin gazeteleridir. Katil, gazetelere mektuplar yazmış (ya da kimi gazeteciler onun ağzından cümleler kurmuş!), cinayetler bir gösteriye, günler süren bir tefrikaya dönüşmüştür. O dönem, hemen bütün gazeteler çok satmış, sonraki yıllarda, satış garantili ticari bir reçete olarak defaatle kullanılmıştır. Karındeşen Jack, tekinsiz adlandırması, abartılı betimlemesi, kafa karıştıracak kadar çok soruyla hatırlanması ve çözülemeyen cinayetleri nedeniyle popüler bir ikondur. Yeri gelmişken Patricia Cornwell’in bizde de yayınlanan Bir Katilin Anatomisi (Altın Kitaplar, 2004, Çev. Zeliha İyidoğan) ile Alan Moore’un handiyse ansiklopedik nitelikli benzersiz grafik romanı From Hell’i (Eddie Campbell Comics, 1999) meseleyle ilgilenenlere hararetle tavsiye ederim.

Bunca lafı yakınlarda yayınlanan bir İtalyan-Bonelli çizgi romanı, Gözler ve Karanlık (Hoz Comics, 2010; Çev. Fatih Okta-Ahmet Sekendiz) için sarfettim. Gigi Simeoni’nin yazıp çizdiği çalışma, grafik roman niteliğinde üretilmiş, çizgi ve senaryolarına aşina olduğumuz Bonelli Editore’nin bir yayını. Simeoni, Karındeşen Jack, Londra ve gazetelerin yarattığı dehşet ortamını İtalya’ya, Milano’ya taşımış; benzerlik ve göndermeler saklanmıyor, örneğin gazeteler seri katile verdikleri ismi, Karındeşen Jack’ten ilhamla koyuyorlar, Kalp Deşen! Bu defa katilin kim olduğunu en baştan biliyoruz. Neler hissettiğini, nasıl bir dönüşüm geçirdiğini izliyoruz. Öyle ki ister istemez bir sempatide duyuyoruz ta ki Matteo de Vitalis adlı komiserin ortaya çıkışına kadar. Vitalis, modern araştırma teknikleri kullanan eğitimli bir polis, bağnaz tutumları olan üstleriyle çatışıyor vs. Simeoni, yirminci yüzyıl başlarında İtalya’daki suç araştırmalarını, ünlü krimolog Cesare Lombrosso’yu hatırlatan ayrıntılar katmış anlatısına. Lombroso, kimi açılardan oldukça tuhaf çıkarımları olan, buna rağmen uzun yıllar suç-suçlu tipolojisini belirleyen, özellikle Avrupa’daki polis teşkilatlarını etkileyen pozitivist bilim adamıdır. Hapishanelerde uzun yıllar geçirmiş, suçluların kafa yapılarından tanınabileceğini iddia etmiştir. Simeoni, Gözler ve Karanlık’ta bu tür tartışmalara pek girmiyor, önsözde de belirttiği gibi CSI benzeri, “modern” bir suç araştırmacısı fikrine odaklanmış. Anakronik biçimde parmak izi alarak suçluyu yakalamaya çalışıyor veya kahramanına “bu psikiyatriyi ilgilendiren bir durum” dedirtebiliyor. Yüz küsur yıl öncesine bakılınca bir sakillik, bir çaresizlik, bir bilememezlik olması gerekirken, yok… Bonelli çizgi romanlarının tipik bir özelliğidir; gerçeklik vehmini güçlendirdiği için belgeselci bir tutum takınırlar ama kısıtlı bir malumatçılıkları, ölçülü bir eleştirellikleri vardır. Okur yorumuna açık bırakılan, özellikle muğlâk tutulan yönleriyse ya yoktur ya da hatırda kalmayacak ölçüde azdır. Gözler ve Karanlık, bana bir televizyon filmini hatırlattı, bizde de rağbet gören Bonelli çizgi romanları sinemayı çok sevdikleri, kahramanlarını ekseriyet Hollywood aktörlerinden “yüz” seçtikleri için televizyon metaforunu kullandım. Simeoni, her şeyi çok net göstermek isteyen bir çizer, jestler, sahneler belirginleştirerek resmediliyor, hikâyesi de öyle, katilin neden öldürdüğünü o kadar kesin anlatıyor ki okura hikâye dışında konuşacak bir şey bırakmıyor. Ayrıksı ve ilgi çekici olan katilin hayali arkadaşıyla ilişkisi, kitabın en başarılı yanı o… Diğer yandan böylesi bir hikâyeyi televizyonda rahatlıkla görmek mümkün… Yukarıda ismini zikrettiğim From Hell çizgi romanı sahici türden sertlik taşıyan çok katmanlı bir senaryoya sahipti, Hughes kardeşlerin yönettiği, Johny Deep’in başrolünü oynadığı sinema uyarlaması (2001) aynı ölçüde başarılı değildi ama o güdük hali bile televizyonlarda sansürlenerek yayınlanabildi. Çizgi romanlar, filmler, kitaplar pek çok açıdan televizyonda anlatılmayacak bir hususiyet içermek zorundalar. CSI hemen her ülkede yayınlanıyor, ona benzemek bir avantaj değil, kolay unutulursunuz… Sanatın değil kapitalizmin birörnekleştirici diline eklemlenirsiniz.

[Birgün Kitap, 20.3.2010]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder