Cumartesi, Ocak 16, 2010

Çini Denizinin Esrarlı Adamı

Kemal Aratan, mizah dergilerini temel alırsak, son çeyrek asrın en önemli birkaç çizerinden biri... Kendinden sonra gelen kuşakları onun kadar etkileyen bir başka çizer olmamıştır diyebilirim. Üstelik sonraki kuşaklar için eğiticiliği, “abilik” vasfı olmamasına rağmen, yalnızca üretimleriyle bunu başarabilen nadir nitelikte bir isimdir. İyi bir hikâyeciden ziyade ne/nasıl çizeceği merak edilen bir üreticidir. Etkileyici hikâyeleri olmamış değildir ama hemen herkes onu iyi senaryolara kattığı dinamik çizgilerle hatırlar. Aratan, bir çizer olarak önemli ustalardan etkilenmiş, estetik bir tercih olarak eklektizmiyle kendini var etmiştir. Moebius çinilemesi, Manara kadınları, Don Martin ve Franquin tiplemeleri, Engin Ergönültaş ayrıntıcılığı karelerinde yan yana durur. Maharetli bir sentezci olduğu için hepsini hem saklamadan hem de sanki hiç yokmuşçasına göstermeden bir arada resmetmeyi başarır.

Türkiye’de çizerler kolay yaşlanıyorlar, en verimli olacakları dönemlerde -ki bu genellikle otuz yaş civarı oluyor- üretim mecralarından uzaklaşıyor, küskünlükle, daha çok bıkkınlıkla yaşamlarını sürdürdükleri bir döneme giriyorlar. Yapılanın bilinçli bir tercih olma ihtimalini göz ardı ediyor değilim. Maddi getirisi daha yüksek olan alanlara kayanlar da yok değil. Yaşıtlarıyla girdikleri mesleki husumet, kişisel geçimsizlikler ya da “mizah yaparak” her hafta üretmek zorunluluğu, uzaklaşmayı etkileyen unsurlar. Yine de bu kopma, hadi diyelim kaçış, bana ilginç geliyor. Nedeni her ne olursa olsun gerçekten genç bir yaşta yaşanan uzaklaşmayı Türkiye’deki dergi çizerliğine özgü bir “kusur” sayıyorum.

Kemal Aratan gibi değerli bir ismin üretimden uzak geçirdiği yıllara hayıflanmamak elde değil. Hoş, yıllar sonra sessiz sedasız yeniden çizmeye başlasa da eskisi kadar ilgi çekmediği görülebiliyor. Bunda artık mizahından çok markasıyla hatırlanan yorgun bir dergide, Leman’da çiziyor olması bir etken elbette. Mizah dergileri “gençlikle” yürüdüklerinden her kuşak kendi espricisini ve çizerini çıkartır. Öyle ki aşağı yukarı on yılda bir dergilerin yıldızları değişir; bitkinlik, doymuşluk ya da kendini yenileyememe buna eklenirse kolay unutulursunuz. Veya daha ilginç bir biçimde nostalji devreye girer, on yıl öncesinin esprileri ve çizerleri için güzellemeler yapılır, bugünün yıldızları eleştirilir. Oysa bugünün önemli üreticileriyle konuşursanız, hemen hepsi ilgi ve alâyişin geçiciliğinin farkındadırlar. Bilirler ki “herkes unutulur”, yıldızlar değişir, dergiler yürür.

Geçtiğimiz günlerde, Kemal Aratan’ın ilk kez 1987’de çizdiği İhtiyatsız Adam hikâyelerinden derlenmiş aynı adlı bir albüm yayınlandı. Uykusuz Çizgi Roman Klasikleri dizisinden çıkan albümü Aratan ismine gösterilen bir itibar saymamız gerekiyor, yoksa İhtiyatsız Adam üreticisini aşacak-unutturacak ölçüde popüler olmuş bir çalışma değildir. İhtiyatsız Adam, bir polisiye parodisi olarak gösterilebilir; hemen hepsi bir ya da iki sayfa içinde biten, tahkiyeden çok finalde bu kez nasıl kurtulacak dedirten-ona baktıran hikâyelerdir. İhtiyatsız Adam, bir düşmanıyla karşılaşır ya da onun tuzağına düşer, ölümden akıllara ziyan bir hamleyle kurtulur. Örneğin uzamış tırnaklarını kopartarak düşmanının gözünü çıkartır, bir diğeriyle bağlarını keser vs… Çizgi roman kahramanlarının her serüvende yaşadıkları ölme kalma durumu mizahçılara hep ilgi çekici gelmiştir. İhtiyatsız Adam’ın da temel aldığı çizgi romanlardan biri olan Dick Tracy, bir başka bant karikatür dizisinde, bizde de uzun yıllar yayınlanmış Hoş Memo’da (Li’l Abner) Doğrucu Davut adıyla parodileştirilmiştir. Yine bizde çok sevilmiş olan Alman çizgi romanı Zehir Hafiye de (Nick Knatterton) Sherlock Holmes, Süpermen ve Tracy karışımı bir başka mizahi çalışmadır, Tekir Hafiye adıyla Bedri Koraman, Hafiyeler Kıralı adıyla Osman Filiz tarafından yıllarca taklit edilmiştir. Saplantılı kötüler, garip isimler, tuhaf icatlar, tekinsiz silahlar, ekzantirik ölümler polisiyeden çok mizaha yakındır. Aratan için ilham verici olduğunu düşündüğüm, yakın tarihli sayılabilecek bir başka çalışma Amerikan mizah dergisi Mad ile özdeşleşmiş, Kübalı çizer Prohias’ın Spy vs Spy’dır. Birbirlerini öldürmeye çalışan biri beyaz diğeri siyah renkli casusun komik mücadelesinin anlatıldığı diziyi İhtiyatsız Adam ile hısım-akraba sayabiliriz.

James Bond sarkastizmine mizahla bakıldığını düşünün, İhtiyatsız Adam tam da buradan, yukarıdaki isimlerini saydığım çalışmaların durduğu noktadan hareket ederek parodisini oluşturan bir çalışmadır. Kurşunları “sektiren” iki kuzu dişi, ayaklarında üç parmağı, hatıralarını okuduğu sergüzeşt dedeleri vardır. Onun dünyasında her köşe başında soygun için bekleyen eli sopalı haydutlara, alengirli silahlara, biteviye intikam peşinde koşan kötülere ve tuhaf ölümlere rastlanır. Ayrıca albüm dikkatle okunduğunda fark ediliyor ki İhtiyatsız Adam, tipik bir görev adamıyken ücretini alamadığında müşterisini öldüren, acımasızlığını günbegün artıran bir kanun koyucuya dönüşüyor. Hele bir hikâyesi var ki ilkgençliğinde “ben kimselere bilinç milinç taşımıycam”, “o bahsettiğin nerden senin halkın oluyor ulan” ya da “savaşa evet, iktidara hayır” diyen bir anarşist olduğunu görüyoruz. Kendisine dayak atan sosyalistlerin yıllar sonra milliyetçi muhafazakâr bir partiden aday olmalarını ise hicvediyor, bu da ayrıca ilginç! Bu naif kahramanın aslında deruni bir anarşist olduğunu böylelikle öğreniyoruz.

Kemal Aratan, gerçekten önemli bir üretici, çinisini-tarzını yenileme arzusu, sahne kurarken gösterdiği özen ve -ne yazık ki her zaman değil- çizme iştahı hep göz alıcı olmuş, ayrıksı bir çizerdir. Onun çizgi serüvenini izlemek, çalışmalarından birini topluca okuyabilmek için
İhtiyatsız Adam’ı almak gerek. Böylesi albümler pek çıkmıyor.


[Radikal Kitap, 15.1.2010]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder