Cuma, Ekim 02, 2009

Dumanı Tüten....


Serüven’in akademik bir dergi olduğu söyleniyor, bunu olumlayarak söyleyen de var, olumsuz bulan da. Oysa Serüven akademik bir dergi değil. Akademik nitelikli yazılara yer vermiyor değiliz ama bu bizim duruşumuzu belirleyen asli bir unsur değil. Bir başka ifadeyle “keşke olsaydık” ya da “iyi ki değiliz” diyecek bir haleti ruhiye taşımıyoruz. Bu sanırız bizim dışımızda oluşan bir imgeye dayanacak, ne yazsak nafile kalacak. Biz bir dergi yapıyoruz ama yaptığımız dergi doğal olarak bizim olmaktan çıkarak kamuya mal oluyor, sonuçta herkes kendi izafet çerçevesinden okuduğunu anlamlandırıyor.

Çizgi romanlara müstehzi, mağrur, münekkit, lakayt ve ayıp arayan gözlerle bakmıyoruz. Fazlanın, ağdanın, mübalağanın müptelası da olmuyoruz. Her birimiz, yazdıklarımızın tek bir doğrusal anlatıya indirgenemeyeceğini, üstelik bir dizi estetik ve yoruma ilişkin tercihle oluşturulduğunu biliyoruz. İstiyoruz ki yazdıklarımız, başka görüş ve anlatılarla yan yana getirilsin, farklı anlamlar ve varsa eğer çelişkiler gözler önüne serilebilsin. Yukarıda yazılanlar nasıl okunduğumuz ve ne yapmaya çalıştığımız ile ilgili, bir de hiç görünmeyen taraf var.

Bizi bir arada tutan, her sayıyı hazırlamamızı sağlayan his, sadece heyecan. Yaptığımız işe amatör bir heyecanla yaklaşıyoruz, o nedenledir ki bir gün Serüven çıkmaz olursa, bu maddi nedenlerle değil, bütünüyle yorgunluktan olacaktır. Mutlaka ama mutlaka, hayat bastırmış, hepimiz yapmak zorunda olduğumuz işlerin baskısıyla dergiye vakit ayıramaz olmuşuzdur. Serüven’i Ankara’da hazırlıyor, basım ve sayfa tasarımı için İstanbul’a götürüyoruz. Yayıncılık açısından zor ve külfetli bir işi sürdürüyoruz demek daha doğru. İşin mutfağını bilenler özveriyi görebileceklerdir. Her romanın nasıl bir hikâyesi varsa dergilerin de hikâyesi vardır, bizimkisi de bu, uzak şehirden gelen özveri ya da delilik. Adı her ne olursa olsun, yaptığımız hayattan feragat edilmiş anlara dayanıyor.

Genellikle, ulaşmakta aceleci davranmadığımız şeyleri daha güvenli ve hızlı elde ederiz ya kim bilir, belki çizgi romana karşı bir nebze daha merak uyandırmış olabiliriz. Merak zorlanmaz, uyandırılır çünkü. Bir şarkı isteme hakkımız olsaydı, yazıyı Simon and Garfunkel’in İngilizce sözlerle meşhur ettiği El Condor Pasa ile bitirirdik...

[Serüven, Sayı: 4, kış 2004 için yazılan önsöz, kapak resmi Soner Tuna'ya ait]

1 yorum: