Cumartesi, Eylül 19, 2009

Ağır Giden Sağlam Gider; Sağlam Giden Uzağa Gider


Bilmem farkında mısınız? Çeyrek asır, belki daha fazla yıldır çizgi roman yapmış olmasına rağmen hakkında tek satır yazı çıkmamış üreticilerden bahsediyoruz Serüven’de. Dokunaklı ve yaralayıcı. Çizgi romandan maddi kazanç sağlamış bir çok yayıncı gördü bu ülke. Ama sanıyorum hiçbiri yaptıkları işin manen karşılığını alamadılar. Çizgi romanı sanat saymayan, zararlı kabul eden ağdalı, mübalağalı ve mutlaka ahlakçı konuşmalara şahit olmak şaşırtmazdı kimseyi. Hatta itiraf edelim, terbiyenin malzemesi olan yalancı tasdik ve tebessümlerle dinlemişizdir çoğunu. Türkiye’de çizgi romanın sosyal sermayesi yok değil ama yok dense kimse aldırmayacak durumda. Serüven’in çıkış noktalarından biri bu. Konuşmak istiyoruz bunu.

Çizgi roman, dünyayı anlatır; veya üreticisi o dünyanın karşısına geçer, konuşur onunla. Biz ise dünyayı değil, bir başkasının anlatısını konu ediyoruz. Bir anlatı hakkında başka bir anlatı kuruyoruz. Çizgi romanlardan bahseden bir dil oluşturuyoruz. Kimileri bunu eleştirinin dili olarak adlandırıyor. İyiyle kötü ürünü birbirinden ayırt ettiği, kuramsal bir bakışla onları sınıflandırdığı ve alana bir canlılık kattığı söylenir eleştirinin. Bu tanım eleştirinin bir üst-dil taşıdığı önkabulünü gerektiriyor. Serüven’i ta en baştan çelişkili kılan bir tanım bu. Kütüphanelerde yer verilmeyen, değersiz bulunan popüler bir ifade aracını, eleştirinin düşünsel kaynaklarını kullanarak anlatmak her zaman mümkün olmayabiliyor.

Eleştirmenlik, tüm çizgi roman külliyatını bilmek, bildiği şeyi de entelektüel düzeyde kurcalayabilmek demek. Oysa külliyatın tümüne erişmek bile çok külfetli, sadece okuyarak tanıma şansına bile pek az insan sahip. Çünkü çizgi romanlar aktüel yayınlar, aktüellikleri kayboldukları an bulunmaları güçleşen ürünler. Çizgi roman, edebiyat kadar şanslı değil; akademiye dayanmıyor örneğin; yıllardır hakkında konuşan eleştirmenlere, saygı gören sanat dergilerine sahip değil. Bugün, geçmişle kıyaslandığında azalmış bir okuyucu sayısıyla ayakta duruyor. Yayıncıları bir savunma refleksi içinde genellikle tanıtım yazısı bekliyor, üreticileri ve/veya ürünleri öven metinler istiyorlar. Bu beklentileri piyasanın işleyişine bağlayabiliriz ama benzer talepler üreticilerden de geliyor.

Yazdıklarının bir biçimde beğenilmeyeceğini bilmek rahatsız edici, yazıyla/çiziyle değil yazanla/çizenle uğraşmak da bağışlanmayı güçleştiriyor ayrıca. Başka alanlarda beklenilmeyen, hatta konuşulmayan bir talepkârlık var. Edebiyat alanında zikredilen talihsiz “bizde eleştirmen yok” sözü çizgi roman için söylenmiyor örneğin. Çünkü beklenen zaten eleştiri değil, tanıtım. Huysuzluk etmeyelim, başlarken bildiğimiz sorunlardı bunlar. Külliyatı anlatmak, tanıtmak zorunda kaldığımız da olacaktı, o külliyatı kurcaladığımız da. Serüven, Türkiye’de çizgi romanı okurları ve üreticilerini etkileyecek bir canlılık getirmeyi amaçlıyor... Ancak tek başına bir şey ifade etmeyeceğini de biliyor. Canlılık, sanatsal rekabetle, üreticiler arasındaki samimi kavgayla, edebi çıkışlarla, okuyucu tepkileriyle de biçimlenir çünkü.

[Serüven # 3, Sonbahar 2004 sayısının önsözü. Kapak Ersin Karabulut'a ait]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder