Cumartesi, Mart 08, 2008

Son Efsane Gırgır ve Murat Kürüz’ün Eksikleri, Gedikleri...


Popülerliği, satış başarısı ve yetiştirdiği mizahçılarıyla kolektif hafızamızda yer etmiş Gırgır dergisi hakkında bir kitap olmaması eksiklik. Gırgır’dan yetişmiş, ekmek/sanat sahibi olmuş pek çok yazar ve çizerin faal olarak ürettikleri-çalıştıkları düşünülürse… Murat Kürüz ilki gerçekleştirmeye niyetlenmiş, eski bir Gırgır çalışanı olarak Son Efsane Gırgır başlığı altında anılarını yazmış.

Son Efsane Gırgır, başarılı bir kitap değil. Baştan ayağa dil yanlışlarıyla dolu, anlatım bozuklukları ve tutarsızlıklar içeriyor. O kadar ki kitapta aynı konu, aynı başlıkla -kısmi değişikliklerle- iki kez anlatılmış (s.105 ve 122). Dahi anlamındaki de/da ya da ki’nin doğru kullanımı bütünüyle tesadüf. Kürüz, yıllarca mizah dergilerinde, gazetelerde çalışmış, yöneticilik yapmış, televizyonlara senaryolar yazmış/yazan biri. Demek ki olabiliyormuş!

Kitap, Kürüz’ün anıları kadar eleştiri ve yorumlarından oluşuyor. Örneğin yazar Gırgır ve Fırt’tın cinselliğe yoğunlaşan espri anlayışını eleştirenleri “salak” buluyor. Sonra seks fıkrası anlatmanın zekâ ve yetenek gerektirdiğine işaret ederek, maharetlerini belirginleştirmek adına şöyle bir ifade kullanıyor: “Hatemi Hoca bir seks fıkrası anlatsa seksten soğursunuz” (s.21). Fırt’ta yarı çıplak kadın fotoğraflarıyla oluşturulan “Yavrunuzun Sayfası” bölümüne en çok kendisinin espri bulduğunu -kendi deyişiyle- itiraf ediyor (s.49). Kürüz’ün bu konuda kafası epeyce karışık. Bir yandan yetmişli yıllarda Milli Eğitim ve Genelkurmay’ın Fırt’ı okul ve kışlalarda yasaklamasını ikiyüzlülük olarak tanımlıyor diğer yandan Tekin Aral’ı ikiyüzlü buluyor: “Tekin Aral da o sayfayı gerçekten mizah malzemesi olsun diye koyduğunu söylerdi. Ben hiçbir zaman buna inanamadım. Bal gibi tiraj artırmaya yönelik kadın pazarlama tekniğiydi” (s.50). Özetle Yavrunuzun Sayfası’nı hem savunuyor hem ikiyüzlü buluyor hem de eleştirdiği mantığın bir parçası değilmiş gibi başkalarına dersler veriyor, o yıllarda Yeşilçam’daki seks komedilerinde oynayan Tiyatroculara şöyle diyor: “ ‘Ben cahildim, parayı seviyordum, ahlak anlayışım bu filmlerde oynamama izin veriyordu’ de, bu mide sancısı bitsin” (s.51).

Aslında cinselliğin mizahın bir membaı olduğunu söyleyerek zamana ve kendine karşı mutedil olabilse Kürüz, bu denli iddialı -ister istemez kendisiyle çelişen- yorumlar yapmasına gerek olmayacak belki de. Ama Kürüz’ün yazarlık tercihi farklı, ne kadar haklı olduğunu göstermek, hoşgörüsünü ya da kızgınlığını haykırmak istiyor. Olmayacak bir üslup değil, asıl sorun Kürüz’ün yazdıklarını okumaması. Bir yerde dürüst bulduğu bir gazete yöneticisini bir başka yerde halkı aldatmakla suçluyor; sonra başka bir gazete yokmuş gibi o yöneticinin yanında çalışmaya gidiyor, “o ticarethanede” kendisine ne kadar güvendiklerini pek çok kez tekrarlayarak naklediyor. Tarihleri ve dönemleri ise bütünüyle karıştırıyor. Kürüz, Gırgır’ın başlangıç tarihinin 1973 olduğunu yazdığı halde (s.19) kendisini yanlışlayan bir başlık atıyor: “Yıl 1976, Gırgır beş yaşında” (s.30). Her iki tarih yanlış; Gırgır, 1972 yılında dergi olarak çıkmaya başlar, Günaydın’ın değil Gün gazetesinin içinden çıkıp dergiye dönüşmüştür. Kürüz, Gırgır’ın 12 Eylül’de bir yıl (bir ay olacak) kapatıldığını yazabiliyor (s.108) veya Limon’un çıkışıyla Gırgır’ın sahip değiştirmesini aynı tarihlerde yaşanmış gibi anlatabiliyor (s.116-118). Oysa Limon 1986’da çıktı; Gırgır, Ertuğrul Akbay’a 1989’da satıldı. Kendisi için milat olmalı ki yazar biteviye 1976 yılını anlatıyor. O yıl neler olmuş, nasıl dergi hazırlanmış betimliyor sürekli olarak. Aksini söyleyen şöyle bir cümlesi var hâlbuki: “Gırgır’da çalışmaya başlamadan önce sekiz ay kadar Mikrop dergisinde yazıp çizmiştim” (s.18). Mikrop, Mart 1978’te çıkmaya başlamıştı, bu hesapla 1976 tarihini yanlış hatırlıyor yazar. Yanlışlık yapılmaz değil ama bu denli çok olunca, dahası yanlış yapan olanca kurumuyla önüne gelene ders vermeye kalkınca hafakanlar basıyor okuyana.

Kürüz, Gırgır’la ilgili harcıâlem ifadeleri tekrarlıyor. Kitabına isim olarak seçtiği efsane vurgusunu olumlu anlamda düşünüyor olmalı ki bu klişeleri sorgulamak yerine artırmayı tercih ediyor. Gırgır’ın dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisi olduğu iddia edilir. Birkaç kez yazdım, elbette mesnetsiz bir iddia; tipik bir bulvar gazetesi haberi, “Mehmet, Helga’yı mest etti” manşeti veya “İşte bu Türklerin ayak sesleri” sloganından zerre farkı yok . Gırgır çok satıyor, haber olsun isteniyor, soğuk savaşın iki süper gücünün iki çoksatar mizah dergisi alınıyor ve yanlarına, üçüncü olarak Gırgır ekleniyor. Ne o tarihlerde ne de bugün mizah dergilerinin nerde - ne zaman - ne kadar sattığını gösteren bir istatistik yok. Fransa, İtalya, Japonya gibi çizginin endüstri olduğu ülkeler hiç hesap edilmediği gibi Amerika ya da Sovyetler’de ikinci bir mizah dergisinin “kaç satabileceği” sorgulanmıyor. Gırgır üreticileri böylesi bir haberin derginin yayıncısı eliyle-gazetesinde üretildiğini biliyorlar ama nedense bu “dünya” vurgusu hoşlarına gidiyor, kasten susuyorlar. Kürüz ise ifrata kaçmakta beis görmüyor, Gırgır’ın 1979-1980 yıllarında 1 milyon sattığını yazıyor (s.57). Basın tarihimizde herhangi bir sayısı 1 milyon basılmış dergi olduğunu sanmıyorum.

Kürüz, bir anti-entelektüelist “[S]anatı entelektüeller için yapmadığımız zaman bu toplumun bir yere geldiğine inanacağım” (s.29) biçiminde bir savda bulunuyor. Gırgır’ın “pembe mizah” yapmakla suçlandığını belirterek başka bir klişeyi tekrarlıyor: “Hızlı solcu kesimin mizah anlayışında gülmek yoktu. Mizah yapacaksın ama kimse gülmeyecek! Yaşasın mizah! Ama gülmek yok! Gülenler oportünist burjuva çocuklarıdır” (s.59). Kim bu hızlı solcular ve kimler “gülmek yasak” demiş belirsiz. Bu muğlâklık işe yaramıyor değil, meseleyi romantize ederek anlatmak, ne güçlüklerle başarı kazanıldığını göstermek adına ilaç oluyor. Böylesi bir eleştiri gerçekten yapılmışsa bile ne kadar etkili olabilir ki? Azınlıkta kalmış, marjinal bir yayın değildir ki Gırgır?! Kürüz, Gırgır’daki üretimleri “sanat” sayıyor mu belirsiz ama “milyon satmış” bir dergi, mutlaka entelektüeller için yapılmamıştır ve toplumu bir yerlere getirmiş olmalıdır. Bu ifrat bu şikâyet niye?

Bitirirken, kitapta beni rahatsız eden bir yer var ki yazmasam olmayacak. Mizah yazarı İsmet Çelik, Gırgır’ın tuvaletinde bir kalp krizi geçirerek vefat ediyor, Kürüz bunu anlatırken “çok acı bir gündü” diye başlayıp cümleyi şöyle tamamlıyor: “Bok yoluna gitti bizim İsmet Çelik bok yolunda” (s.39). Sorsanız Kürüz yazdığını espri sayarak “İsmet Abi çok gülerdi” diyebilir, bana izansız ve nezaketsiz geliyor. Kitabın eksikliğini pekiştiriyor.
Birgün Kitap, 8 Mart 2008

5 yorum:

  1. kesinlikle kendi yazdıklarınızla çelişiyorsunuz.kitabı okudum,dediklerinizle uzaktan yakından alakası yok.gırgır da çalışan insanların ne kadar entellektüel olduklarını bilmemeniz çok şaşırtıcı...
    bırakın mizah konuşsun,ve zamannında o tadı tatmış insanlar hikayelerini samimiyetle anlatsınlar!!!

    YanıtlaSil
  2. isimsiz kardeş,
    kitabı okuyup okumadığınızı bilmiyorum ama sanıyorum yazdıklarımı iyi okumamışsınız, bu anlaşılıyor...
    kolaylıklar

    YanıtlaSil
  3. okumadığım bişi hakkında yorum yapmam mümkün değil.kitap elimde mevcut ve okurken çok keyiflendim

    YanıtlaSil
  4. Sayın Levent Cantek,

    Kitaptaki eksiklikler ve uslup beni de rahatsız etmisti. Kaleme aldıgınız icin tesekkür ederim. Cünkü kitap o haliyle hem Gırgır'a, hem de okurlarına hakarettir.

    Oguz Aral'ın kemikleri sizliyordur herhalde.

    Sizin atladığınız bir eksigi de ben ilave etmek istiyorum izninizle. Kitap su an elimde olmadıgı icin tam ifadeyi yansıtamayabilirim. Hatırımda kaldıgı kadarıyla; Kitapta Gırgır'ın ne kadar solcu oldugunu anlatan, sagın hayat bulamadıgı üzerine bir ifadesi var yazarın!...

    Dogru mudur?

    Yanlıştır!.

    Oguz Aral'ın gunumuz degimiyle kankası Aydın Aliustaoğlu kim oluyor peki? Hani yıllarca Gırgır'ın ikinci sayfasında okuyucu karikatürlerini cizen kisi!.. (Başkaları da var tabi ki!...) O dönemde Tüm Cağaloğlu bu kisinin dünya görüsünü bilirken, yazarın bilmemesi ve yanlışını iddialı bir sekilde dogru seklinde sunması biraz cahil cesareti degil midir?

    Saygılarımla

    Ali Tekin Çam

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil