Geçmişteki ilgi görmüş popüler kültür ürünlerimizin içeriklerini incelerseniz milliyetçiliğin her zaman ağırlıklı bir yer tuttuğunu görebilirsiniz. Popüler ürünler arz-taleple varolurlar, o sebeple sokağı ve zamanı yakalamak zorundadırlar. Ayrıca olmazsa olmazları da vardır, en önemlisi Türklüğe eleştiri yapılamaz. Yapılırsa zaten popüler olamazlar, popülerse popülerlikleri bitiverir. Küçük bir örnek vereyim 1920’li yıllarda Nizamettin Nazif’in büyük ilgi gören tarihi roman tefrikasının kahramanı Kara Davut, hikaye gereği bir gün Fatih Sultan Mehmet’e tokat atar. O denli protestolarla karşılaşılır ki gazete yönetimi; tefrikanın yayını kesmek zorunda kalır, ölüm tehditleri alırlar. Kara Davut’un popülerliği Fatih Sultan Mehmet’e attığı tokatla bir günde bitiverir. Kitle, derin düşünemez: Fatih’e tokat attığı an Kara Davut’un uyduruk bir şey olduğu konuşulur. Aynı kahramanın Frenk krallarını defalarca tokatlaması ise hiç de gerçek dışı sayılmaz.
Nasıl bir narsist sürekli kıskanmasına karşın
kıskanıldığını düşünürse, milliyetçi de çoğunluktan olmasına, ayrımcılık
yapmasına karşın hep haksızlığa uğradığını, azınlıkta kaldığını düşünür. Hukuk
ve adaletin işlemediğine inanmak kanun dışı düşünce ve eylemlerini
haklılaştırmak içindir. Dikkat ederseniz serüven edebiyatının bütün popüler
kahramanlarının kanunla, otoriteyle arası nahoştur. Onlara göre hukuk
işlememekte, adalet kötüler tarafından yönlendirilmektedir. Kahramanlar birer
kanun koyucu gibi davranırlar. Bizim popüler kültürümüzün kötüleri ise zamana
bağlı olarak değişir: Komünistler, şeriatçılar, Yahudiler, Rum ve Ermeniler,
Masonlar vs. Komplocu bir gizli örgüt vurgusu her zaman varolmuştur. Dış
mihraklar diye anılan siyasi malzeme sadece gazetelerde, siyasetçilerin dilinde
yer almaz. Popüler kültür anlatılarını vareden hayati bir ihtiyaçtır. Kötü ne
denli güçlü ve organize olursa hikaye de o kadar gerçek olacaktır çünkü.
Hayatla popüler kültürün mantığını eşleştirmiyorum ama milliyetçi çoğunluğun mantığının
olası muğlaklıklara, tesadüflere, insani beceriksizliklere inanmadığını
hatırlatmak istiyorum.Nasıl Çehov, sanat için, sahnede bir tüfek göründüyse
mutlaka patlamalıdır diyorsa onlar da mutlaka her şeyi bir neden-sonuç ilişkisi
içinde anlamlandırmak ister. Anladığını da anlamadığını da kötü adama
yüklerler. Sürekli azınlıkta kaldığı, haksızlığa uğradığı, sesini
duyuramadığına inanarak bir mağduriyet psikolojisiyle öfkelenirler.
Son beş yıldır, Türkiye’de Anti-amerikancı bir tepki
oluştu, ama bunun anti-kapitalist bir içeriği yok, bu pek hatırlanmıyor.
Sabetayistler adı verilen “kötü adamlarla” çok uğraşıldı, Mason ve Yahudi
karşıtlığıyla ilgili faşizan bir külliyat olduğu için kolayca yaygınlaştı.
Kavgam’ın bu kadar okunmasının nedenini yine burada aramak gerekiyor. Amerika
ile İsrail tek bir kimlik altında özdeşleştirildi. Geçmişte Türkiye’de şeriat
devleti kurulmak istendiğini iddia eden çevreler bu kez Amerika tarafından
işgal edileceğimizi yazmaya başladılar. Milliyetçilerle Faşist çevreler pek çok
konuda uzlaştılar. Kurtlar Vadisi; Çılgın Türkler, Efendi, Kavgam, Metal
Fırtına ve hatta Yalçın Küçük kitaplarının popüler olduğu bir dönemde patlama
yaptı. Bunu iyi düşünmek gerekiyor, pek çok kitap çok sattı ama bunlar farklı
mecralarda ayrıca çok konuşuldular, rahatsızlık yarattılar. Kurtlar Vadisi
filminin bir sahnesinde Polat Alemdar, itiraf edeni de etmeyeni de öldürüyor.
Neden her ikisini de öldürdüğü sorulunca “onlar ekmek yedikleri yere ihanet
ederek ölmeyi hak ettiler” türünden bir cevap veriyor. Geçmişteki popüler
kahramanlarımız kimseye işkence yapmazlardı, silahsız birini öldürmezlerdi.
Sadece aynı ekibin daha önce hazırladığı Deli Yürek dizisine bakın Yusuf
Miroğlu da böyle bir şey yapmadı. Sadece bu bile yaşadığımız zamanın şiddetini gösteriyor.
Söylemek istediğim şu: Milliyetçiler ve faşistler, kendilerine popüler ikonlar,
felsefeler, sloganlar seçebilir ama sokağa ve zamana bağlı olmaması gereken
hukuktur. Ölüm ve öldürme teşvik edilemez.
[Yukarıdaki yazı, Akşam gazetesinde yayınlanan
Paylaşılamayan Milliyetçilik (Haz.Volkan Yanardağ) yazı dizisi için
yazılmıştır.-2.4.2007 tarihinde yayınlamıştır. Yazıdaki kırmızı renkli
kısımlara gazetede yer verilmemiştir]
"Kurtlar Vadisi filminin bir sahnesinde Polat Alemdar, itiraf edeni de etmeyeni de öldürüyor. Neden her ikisini de öldürdüğü sorulunca “onlar ekmek yedikleri yere ihanet ederek ölmeyi hak ettiler” türünden bir cevap veriyor. Geçmişteki popüler kahramanlarımız kimseye işkence yapmazlardı, silahsız birini öldürmezlerdi. Sadece aynı ekibin daha önce hazırladığı Deli Yürek dizisine bakın Yusuf Miroğlu da böyle bir şey yapmadı."
YanıtlaSilYanlış hatırlamıyorsam anlattığınıza benzer bir sahne Deliyürek dizisinin sinema filminde vardı. Gerçi Yusuf Miroğlu değildi suçlu suçsuz herkesi kurşunlayan.Yan karakterlerden biriydi:). Saygılarımla.
Merhaba!
YanıtlaSilSıkışık bir vakitte başka birşeyi ararken buldum burayı. Sizinle karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu.
Saygılar Levent Bey.